26 / 04 / 2024

Artık yeni ve modern binaların ömürleri de 100 yılı geçmiyor

Artık yeni ve modern binaların ömürleri de 100 yılı geçmiyor

Güneri Cıvaoğlu bugünkü yazısında gezdiği Dibekli Han'dan söz ediyor



Modern mimaride iddiasını başarıya ve üne dönüştürebilmiş bir dostuma “kalıcı işler yapıyorsun. Ne güzel... İleride çocukların, torunların yapmış olduğun binalardaki imzanı görerek gurur duyacaklar”  demiştim.
“Biraz öyle, biraz da değil” gibi bir “ortada kalan” söylemden sonra şöyle açıklamıştı:
“Artık yeni ve modern binaların da ömürleri 70-100 yılı -genellikle- geçmiyor.
Çoğu ya yenileniyor ya da yıkılarak yerine başka bina yapılıyor...”
Gerçi tevazu göstermişti ama büsbütün de haksız değildi.
Bodrum'da Yaka Köyü'ndeki Dibekli Han'ı gezerken, o mimar dostumu hatırladım.
Ve “ama böyle gelecek yüzyıllara kalıcı olanlar da var” diye düşündüm.
Dibekli Han'ın doğum sancılarını 3-5 yıl önce dinlemiştim.
Bodrum'da yaşayan Mimar Gülay-Cenap çiftiyle sevgili Can Pulak tanıştırmıştı.
Çok hoş bir evin bahçesinde konukları olmuştuk.
“Taş evler yapacaklarını, orada bir müze, kahve, restoran gibi mekanların da bulunacağını, komşuları seçmekte özen göstereceklerini” anlatmışlardı.
Önemli bir koşulları vardı:
“Bu köyde ev alacaklar yazlıkçı ya da yatırım amaçlılar olamayacaktı.
Bodrum'da yaz-kış oturacak ve bu ortamda komşuluk yapacak, komşuluk geleneklerini sevenlere ev verilecekti.”
Mimar çift, projenin birinci aşamasını hayata geçirdi.
Dibekli Han'a Ortakentli demirci ustası Hayati Değirmenci'nin yaptığı iki kanatlı demir kapıdan giriliyor.
Rampayı çıkınca “sanat galerisi katı...”
Gene iki kanatlı demir kapı ile “resim-heykel ve fotoğraf sergilerinin, yapıtlarının olduğu galeri...”
Ve bir de küçük “sinema salonu...”
Bir üst katta iki kollu rampayla çıkış ve yöresel kaynaklarla döşeli “Dibekli Han” meydanı...
Yaşlı pirnar ağacının etrafı doğal kayalar, eski yağ taşları, bulgur dibekleri ve mevsim çiçekleriyle çevrili...
Üç adet eski, taşa işlemeli kuyu ağzından galerilere akan yağmur suyuna karşı drenaj...
Meydana bakan geniş kiremit çatılı kahvede yoğurt dibeklerinden yapılmış masalar ve koltuklar...
Selçuklu desenleriyle taşa oyulmuş çok eski şöminenin alevleri havuzun suyuna vuruyor.
Gülay-Cenap çiftinin 30 yıldır topladıkları Osmanlı objelerinin teşhir edildikleri “sandık odası...”
Hediyelik eşyalar, şallar, keçeler ve daha neler...
Hepsini anlatamıyorum.
En iyisi gidip görmek...
Milliyet


Geri Dön