25 / 04 / 2024

İstanbul için kentsel dönüşüm hassas bir ameliyat gibidir!

İstanbul için kentsel dönüşüm hassas bir ameliyat gibidir!

Önceki yıl Moskova'dan başlayan gemi yolculuğumuzun son durağı St. Petersburg şehriydi. Şehir mimarisinin ve plânlamasının şaheserlerinden biri olan bu kenti görmek, hissetmek güzel bir duyguydu



St. Petersburg 1700'lü yıllarda bize Deli Petro diye tanıtılan ama Rusların ve dünyanın "Büyük" sıfatını taktığı Çar Büyük Petro tarafından kurulmuş.

Petro eğitim için gittiği Avrupa'nın şehircilik ve mimarisinden çok etkilenerek Kuzey Denizi kenarında bir şehrin kurulmasını arzu etmiş. Hayallerini gerçekleştirebilmek için Avrupa'nın en iyi mimarlarını bir araya getirmiş. Yıllar süren çalışmaların ardından Neva nehrinin Kuzey Denizi ile birleştiği bataklığın kurutulmasıyla tam 42 adacık üzerine bu güzel şehir inşa edilmiş, İstanbul elbette St. Petesburg'dan çok daha eski bir şehir. 20. yüzyılın başlarında Paris Şehircilik Enstitüsü üyelerinden Henri Prost Tarihi Yarımada ve Beyoğlu'nun nazım plânlarını hazırlamaya başlamış. 1947 tarihinde Paris'te Académie des Beaux-Arts'da (Güzel Sanatlar Akademisi) sunduğu bir tebliğde "İstanbul'un modernleştirilmesini çok hassas bir ameliyata benzetebiliriz. Yapılan iş, bakir bir alanda yeni bir şehir yaratmak değildir; tam anlamıyla bir sosyal dönüşümün yaşandığı eski bir başkenti, zenginliğin gelişim süreçleri ve belki de düzeylerinin farklılaşması sonucunda yaşam koşullarının da değişeceği bir geleceğe doğru yönlendirmektir" demektedir Henri Prost. Geçen yüzyılın başlarında İstanbul'un Planlaması ile ilgili bu sözler günümüzde  de geçerli ve adeta kentsel dönüşümü işaret etmekte. Gerçekten de İstanbul için plânlama ameliyatının yapılması ve bunun da tüm yasal düzenlemelerle bütünsellik içinde olması gerekir. Tabii gelecek öngörülerinin de doğru temellere oturtulması şartıyla.

Günümüzde de İstanbul'un tarihi zenginliği korunarak yaşam koşullarının değişeceği bir geleceğe taşınması artık zorunluluk.
Taksim meydanı düzenlemesi üzerine yürüyen tartışmaları da bu çerçeve içinde görmek gerekiyor. Bu meselede "Taksim'i vermeyiz" gibi sloganlar atmak yerine yaratıcı çözümler önermeli. Meydan yerine parkları önermek Türkiye insanının sosyolojisine uygundur mesela. Ama "meydanlar şehrin soluk aldığı alanlardır" boş klişesi değil.

Ekonomist ve Sabah gazetesi yazarı Şeref Oğuz'un dediği gibi Türkiye insanının agoraları alışveriş merkezleridir. Üstelik bu Osmanlı'da da böyledir.

Bedia Sore/İstanbul
Miras ile sahibi olduğumuz ev, yedi hissedarlı ve Ayvansaray projesi kapsamında. Evin 15 yıllık emlâk vergisi borcu var. Bir hissedarın hissesinde haciz borcu var. Emlak vergisi ve haciz borcu ile bir evi satabilir miyiz

Emlâk vergisi arsa, arazi ve bina üzerinden alınan bir servet vergisidir. Emlâk vergisi mükellefi, arsa, arazi ve binanın sahibi veya intifa hakkı sahibi, eğer yok ise arsa, arazi ve binaya malik gibi tasarruf edendir. Emlâk Vergisi Kanunu'na göre satışı yapılan arazi, arsa ve binanın satıştan önceki döneme ait ödenmemiş emlâk vergisi borçlarından satıcı ve alıcı birlikte sorumludur. Alıcının satıcıya rücû hakkı saklıdır. Tapu daireleri devir ve ferağ işlemini, işlemin yapıldığı ayı takip eden ayın 15'inci günü akşamına kadar ilgili belediyelere bildirir. Taşınmaz mal satışında bulunanların emlâk vergisi mükellefiyeti satışın yapıldığı yılsonu itibarıyla sona erer.

Tapu Sicil Müdürlüğünde satış işlemi sırasında bina, arsa ve arazinin "asgari satış değerinin" beyan edilmesi zorunludur. Tespit edilecek asgari değere göre alım-satım harcı ödenecektir. Bu bedel de emlâk vergisine esas değerin üstünde olmalıdır.

Buna göre evinizi alacak kişi emlâk vergisi borcunuzu sizden talep edebilir. Alıcı ile diğer konularla birlikte emlâk vergisi konusunda da anlaşma sağlarsanız; evinizin satış işlemini gerçekleştirebilirsiniz.

Nüsa Uğur/Sabah

 


Geri Dön