19 / 04 / 2024

İzmir'de kentselleşme projeleri revaçta!

İzmir'de kentselleşme projeleri revaçta!

Yenigün Gazetesi, İzmir Barosu Çevre Komisyonu Başkanı Avukat Enis Dinçeroğlu ile İzmir'i ve İzmir'in geleceği hakkında görüş ve düşüncelerini paylaştığı bir röportaj gerçekleştirdi. İşte o haber...



Açılan çevre davaları nedeniyle  İzmir  son zamanlarda gündemden düşmüyor. Çevre davaları ve Urla Villaları'nın yıkımı için verdiği mücadele ile tanınan İzmir Barosu Çevre Komisyonu Başkanı Avukat Enis Dinçeroğlu ile İzmir'i ve İzmir'in geleceği hakkında görüş ve düşüncelerini paylaştığı bir röportaj gerçekleştirdik. Dinçeroğlu, yakın zamanda Danıştay'ın İzmir'in çevre davalarını toplu olarak inceleyecek bir komisyon kurduğunu ve tüm davaları yerinde inceyerek bir çözüme varılabileceğini belirtti. Dinçeroğlu, 'Bu durum İzmir'in havası, suyu ve denizinin kurtuluşunun da bir anahtarı olabilir' dedi.


Uzmanlık alanınız nedir?


Ben gayrimenkul davalarına bakan bir avukatım. Kent planlarıyla ilgili davalar var, daha sonra da çevre davalarına bakıyorum. Çevre ve kent planları davalarına bakıyorum.


Çevre davalarına ilgilenmeye niçin karar verdiniz?


Bu bizim doğaya saygımızdan kaynaklanan bir şey. Çevreyle ilgilenmeyi kendim seçtim. Rutin davalarımızın dışında bu topluma ve halkın sağlığına ve doğaya karşı bir borcumuz olduğunu düşünüyorum. Çevre ile ilgili  davalar hep benim ilgimi çekmiştir. Çevre nasıl bir yerde yaşamaya karar verdiğin ile ilgili bağlantılı. Ben çevresi temiz havası temiz bir yerde yaşamak istiyorum. Dolayısıyla havası kirli bir yerde yaşamak istemiyorsam buna müdahale etmem gerekiyor. Toplumun buna benzer talepleri varsa toplumun meydanlara ihtiyacı varsa ben meydanlarda yapılan yapılaşmaya karşı çıkıyorum. Yaptığım şey bu bu toplumsal desteğin karşılanmasıdır. Bu bölgede, İzmir'de, Ege Bölgesi'nde yaşamaya karar vermişlerin ortak taleplerini dile getiriyorum. 


Yapıların hiçbir sanat değeri yok


Çevre denilince hep bitki, ağaç doğal güzellikler akla geliyor. Bana göre aslında çevre insanların yaşadığı etikileşimde bulunduğu her yer ve her şeyi kapsıyor. Peki siz bunu nasıl algılıyorsunuz?


Çevre deyince yapılaşmayı da kapsar. Nasıl bir alanda yaşamaya karar verdiğimiz meselesi buradan kaynaklanır. Sadece böcekler, hayvanlar değil tabi ki. Sağlıklı bir toplum, insan onuruna yakışan bir yapılaşma içerisinde yaşamayı hak eder. Tabi bir kültürel birikimleri varsa, o kentteki kültürel birikimleri de görmek ister, ama tarihi olsun ama tabi olsun. Tabi olursa doğal SİT oluyor, tarihi olursa tarihi SİT oluyor. Bu bölgede yaşayanlara da saygı duymak lazım. Ağaçlar, antik kentler, yapılar hepsi buranın eski sahipleridirler. 


Siz nasıl bir İzmir'de yaşamak isterdiniz?


İzmir'de yaşamak istiyorum. Doğası bozulmamış, havası temiz, çevresi düzgün coğrafya ile ve doğayla uyumlu bir yerde yaşamak istiyorum. Tek başına doğayla uyumlu demiyorum, mimari çizgilerle oraya girersiniz ve o sülüete yeni güzel silüetler katarsınız. Güzel bir kadının rujunu sürmesi gibi düşünün daha da güzelleşir. Yani makyaj önemli. Makyajda mimari tasarımlar var. Eski Kordon'u düşünün mimari yönden tasarlayanlar 18. ve 19. yy. sanat ve mimari anlayışını yansıtmışlar. Şu anda ki Kordon neyi yansıtıyor? İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikan tipi apartmancılık ve onun yarattığı kibrit kutusu tipi evler. Bunun hiçbir sanat değeri yok, kaygısı da derdi de yok. İnsanlar ne yerse odur diye bir söz vardır. İnsanların yaşadığı çevreye bakın düşünce yapısını mentalitesini de anlayabilirsiniz.


Keşke Kordon bozulmasaydı


Apartmanlardan söz edince, gelişmişliğin hep binalar ve binaların büyüklüğü ile ölçüldüğünü görüyoruz. Siz bu konu hakkında ne söyleyebilirsiniz?


Gökdelenlere karşı mısınız derseniz karşı değilim. Öyle bir şey olmalı ki eski dokuyu yok edip o arazi üzerinde yapılmamalı. Eski doku eski haliyle kalmalı. Yeni bir alan yaratmalısınız altyapısını ve üst yapısını ona göre planlamalısınız. Dolayısıyla o alan eski dokuyu bozmamalı. Keşke Kordon bozulmasaydı. Kemeraltı'nın tamamen apartmanlarla dolduğunu düşünün hoş olur mu? Avrupalılar bize görsellik satıyor. Gidiyorsunuz hiçbir şey değişmemiş. Hemen sizi başka bir zaman dilimine götürüyor. 1400-1500'lerde insanlar böyle yaşıyormuş diyorsunuz. İzmir'de böyle bir görsellik var mı? 400-500 sene önce böyle yaşıyorlarmış dedirtecek, insanları bir zaman tünelinden geçirecekler yapı var mı? Bu biraz yerleşik toplumun iradesi. Geçmişe saygı kültürel bir birikimle olur. Biz daha yeni burjuvalaşmaya çalışan bir ülkeyiz. Doğru düzgün burjuvamız bile yok. 


Kentselleşme projeleri revaçta


Kentleşme projelerinde ihtiyaçlara göre devletin politikaları ve özel sektörün politikaları var. Türkiye'nin gelişmiş olduğu tek sanayi de bu, inşaat sektörü. Tekstil gibi iddialı alanlar da var ama inşaat sektörünü öğrendi Türkiye. Yaptığı şey kentleri yıkarak güzelleştirmek. Yani bizim kentlerimiz yıkılası kentlerdir. Yıkılmadan güzelleştiremezsin. Yeni birikimler onlara yeni hava atmosfer vermeye gayretler var.


Alsancak'a dev oteller yapılmalı


İzmir'de değişim nasıl olur? Sizin önerdiğiniz bir çözüm var mı?


İzmir'in Alsancak'ta yaşayan kişiler yazın toplu halde Çeşme'ye göçüp yaz sonunda tekrar gelen insanlar. Alsancak çok güzel bir yer mi derseniz bana göre değil. Alsancak'ı yok etmeden İzmir'i kalkındıramazsın. Tabii koruncak alanlar hariç. Alsancak bir iş merkezi haline döndürülmeli. İnsanlar orada oturmamalı. Adalar halinde birleştirilip her adaya da gökdelen dikilmeli. Dev oteller yapılmalı. Bundan sonra Kemeraltı kalıyor. Kemeraltı tarihi bir yer olmasından dolayı burası eğlence merkezi haline döndürülmeli. 


Çevre davalarındaki son zamanlardaki artışlar dikkat çekici bunu neye bağlamak lazım?


İnsanların farkındalıkları artmaya başladı. Çevresinde olanlara karşı daha duyarlı hale geldiler. Kirli havadan, denizden daha fazla etkilenir oldular. Akarsuların asit yağmurlarına yakalandığını gördüler. Tabii iletişim çağına girdik, internet her konuda insanları bilgilendiriyor. Duyarlı ve genç nesiller artık çevrenin tahrip edilmesini kabul etmiyor. Çünkü bizden sonra gelen nesillere çevreyi temiz olarak bırakmak zorundayız. Çevrecilerin önemli bir kuralı vardır; 'kirleten öder' biz kirlettiysek biz ödeyeceğiz.


'Biz rahatsız etmeye geldik'


Açtığınız çevre davalarını kaybedince veya istediğiniz karar çıkmayınca ne düşünüyorsunuz?


Çevre davalarının hiçbir kaybı yok. Biz bir çevre katliamını görüp dava ediyorsak biz görevimizi yapmış oluyoruz. Burada bir şey yok hava kirletilmeye devam edilebilir diyen bir bilirkişi, hakim varsa onların vicdanıyla ilgili bir durum. Karar vermek bir vicdan işidir. Hükümler aydınlatıcı, yol gösterici, ufuk açıcı olmalıdır. Olamaz, edemez diyen hükümler ancak hayatı durdurmaya yarar. Hayatı durdurdum diyen bir mahkeme kararı bir yel gibi uçup gider.


Bilerek verilen yanlış kararların hesabı soruluyor mu?


Biz takip etmeye çalışıyoruz. Her olayda olmasa da hesabı soruluyor. Öncelikle insan kendi kendine o hesabı soruyor. Aslında hesabı sorulması sorulmaması da önemli değil. Ali Şeriati'nin de dediği gibi biz rahatsız etmeye geldik. Bir külün içerisinde bir kor parçası varsa biz onu çıkarmaya geliyoruz. O hayır benim için bir sorun yok diyebiliyorsa o onun sorunu. Ama gün gelir aynı bela ile kendi karşılaşırsa, keşke o karara hayır demeseydim der. O yüzden çevre davalarının hiçbir kaybı yoktur. Kaybeden adliyedir. Kaybeden o raporu veren bilirkişidir. Onlar bilimlerine saygı duyacaklar hâkimler de vicdanlarını dinleyerek karar verecekler. Çünkü bir alacak davası değil bu. Biz doğanın, çevrenin avukatıyız. Utanmadan 200 yıllık ağacın kesilmesine, sökülmesine karar veriyorsa o ayıp senin sulalene yeter.


Zeytin ağacı deyince zeytin ağaçlarının bulunduğu arazilerle ilgili birçok tartışmalı uygulama ve davalar açıldı.


Bizde zeytin ağaçları konusunda sayısız dava açtık. Edremit'ten tutun Aliağa'ya kadar olan alanlarda çevreyi kirleten işletmelere davalar açtık. En son şu an Danıştay 6. Dairesi bu davaları toparladı. Önümüzdeki günlerde keşfe gelecekler. Bu bilirkişi heyeti çevre konusundaki itirazları toptan incelemek için Nisan ayında burada olacak. Olayı bilmeden bir ÇED raporu verildiyse, bir rapor yazıldıysa biz bunun arkasını bırakmayacağız. 


Bornova Çimento fabrikaları ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?


Vatandaş olarak herkesin bireysel dava açma yetkisi var. 1976 yılında vatandaşların açtığı davalarla bu çimento fabrikalarının bazıları filtreleri olmadığı için tazminat ödediler. 40 sene evvel bu kararlar alınabiliyordu. 40 senede ne değişti? 40 sene evvel 80 darbesi öncesi mahkemeler çok cesurca kararlar verdiler. 80'den sonra faşizm her yerde kol gezince hukuk anlayışı değişti. O zamanlar daha duyarlı kararlar alınıyordu ve hakimler daha yetkindi.


Yıkım dosyaları uykuya dalıyor


Urla Villaları da son zamanlarda gündem olan konulardan. Bu konudaki görüşünüz nedir?


Urla Villaları'nın kaçak olması 2010 yılında Özel İdare tarafından tespit edildi. Özel idareler kaldırılmadan önce İlçeler Özel İdare'ninin denetimindeydi. Villalar için o dönem, İmar Kanunu'nun 42 ve 32. maddeleri uygulanıyor ve hem para hem de yıkım kararı veriliyor. Bunların ihalelerini yapmak üzere, o tarihlerde yetkili makam, kaymakamlıklara parası dahi gönderiliyor. O sırada 6663 sayılı Büyükşehir Yasası değişiyor. Il hudutlarına dahil bütün yerler İzmir Büyükşehir Belediyesine geçiyor. Özel idaredeki elindeki dava dosyalarını Büyükşehir'e veriyor. Özl idarenin ne kadar borç, alacak, mukavele haklar ve borçlar neyse arşiviyle birlikte Büyükşehir'e veriliyor. Tabii belediyeyi ilgilendirilen davaları veriyor. Özel idarenin devrettiği yıkım kararlarını Büyükşehir ilçe belediyelerine gönderiyor. Nedense dosyalar orada uykuya dalıyor. Biz Urla Belediyesi'ne Urla Villaları ile ilgili durumu sorduk daha bir cevap gelmiş değil. Şifayi olarak bize ihaleye çıktık katılan olmadı denildi. Yıkım ihalesi veriliyor belediyeler genellikle öyle yapar. O günlerde tesadüfen Balıklıova'da Urla Belediyesi kendi araçlarıyla yıkım yapıyor. Biz de Urla Belediyesi'ne villalarla ilgili ne yaptınız demek için gittiğimizde baktık yıkım araçları orada duruyor. Zaten kanun gereği ben yapamıyorum derse Büyükşehir Belediyesi ona araç gereç de verebiliyor. Burada bir kesinleşmiş yıkım kararları özellikle uygulanmıyor. Urla Villalarıruhsat alamayacak bir yerde. Kıyı kenar çizgisinin içersine yapılmış burası birinci derece SİT alanı. Birinci derece SİT alanınında çivi çakamazsın. Biz Urla Belediyesi'ne sorduk bize İzmir Büyükşehir Belediyesi'nden cevap geldi. Büyükşehir 3 tane villaya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan ruhsat verilmiş. Bizim bildiğimiz orada 10 tane villa var 3 tanesine verilmiş. Bundan sonra idarenin yapacağı şeyler var. Buradaki patron, yetkili kim?Büyükşehir mi, ilçe belediyesi mi, Çevre Bakanlığı mı? Aziz Bey buna cevap vermeli.


Kent hızla Bayraklı'ya doğru akıyor


Tarihi binalar hakkında ne düşünüyorsunuz? Ben bir kentin hafızası için önemli binalar olduğunu düşünüyorum.


Koruma kullanma dengesi çok hızlı çalışmıyor. Bizim birikimlerimiz, tercihlerimizde bunu şekillendiriyor. Şu an da eski yapıların değeri anlaşılmaya başlandı. İşletme olarak kullanılma olasılığı nedeniyle değerlenmeye başladı. Artık kimse eski Rum evini satmaya çalışmıyor. Bu arz talep ve birikim meselesi. Kemeraltı çok otantik ve turistik bir yer. İleride eğlence amaçlı kullanılacaktır. Kent artık hızla Bayraklı'ya doğru akıyor. Tabii iş merkezleri akıyor yaşam ve eğlence merkezleri Agora, Kemeraltı, Varyant'da olacaktır. Buralara yatırım akıllıca bir iş olacak. Buralara yatırım yapan kişiler belki bir daire fiyatına  binayı alacak ama günü geldiğinde üç daire teklif edilecek ama vermeyecek. Yerin değerini ancak insanlar görünce anlıyor. 


İzmir sorgulayan bir kent


Özellikle Ege ve Karadeniz'de çevreye yönelik yapılmak istenen projelere bir çok itiraz var.


Devletin ve özel sermaye gruplarının Ege ve Karadeniz sahil kesimine özel bir ilgisi oduğunu söyleyebiliriz. İzmir halkı duyarlıdır. Kıyı bandı dediğiniz gibi duyarlıdır. İnsanlar yaşadıkları çevrede büyük değişimler istemiyorlar. Çünkü o haline alışmış, o mahallesini arıyor. O eski tatlarını arıyor. Her şeyin eskisi gibi olmadığını görünce sorguluyor. İzmir sorgulayan bir kent. Biz de İzmirli olarak her şeye evet efendim deyip kabul edicek insanlar değiliz. Her türlü idarenin karar ve tasarrufunu yargı denetimine tabi tutarız. Tek benim düşüncem ile olsun demek olmaz yargı ne ona bakmak gerekiyor.



Aykut POLATLI/Haber Ekspres


Geri Dön