23 / 04 / 2024

Mirastan mal kaçırma davasında zamanaşımı!

Mirastan mal kaçırma davasında zamanaşımı!

Miras hukukuna göre mirasbırakan kişi, bazı mirasçılarınını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla malların satışını gerçekleştirebiliyor. Peki bu durumda yasal mirasçı hakkını nasıl arar? Mirastan mal kaçırma davasında zamanaşımı var mıdır?



Mirastan mal kaçırma davasında zamanaşımı!

Miras hukukuna göre, mirasbırakan kişi, bazı mirasçılarınını miras hakkından yoksun bırakmak için amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşme ile devrederek aslen hak sahibi olan diğer mirasçıları da haksız şekilde mirastan mahrum kalmış olmaktadır.


Bu hususta Yargıtay tüm mirasçıların dava açarak sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersizliğinin tespitini ve buna dayanarak tapu kaydının iptalini isteyebileceğine karar vermiştir.


Buna göre, kendisinden miras kaçırıldığını düşünen mirasçılar, mahkemeye dava açabiliyor. Konu ile ilgili yargıtay karar örnekleri aşağıda yer alıyor:


T.C.

YARGITAY

1. HUKUK DAİRESİ

E. 1991/14140

K. 1991/1517

T. 8.2.1991

• MUVAZAA İDDİASI ( Zamanaşımına Tabi Olmaması )

• ZAMANAŞIMINA TABİ OLMAMA ( Muvazaalı İşlem )


818/m.18


ÖZET : Muvazaalı işlem hiçbir hüküm doğurmayacağı gibi zaman geçmekle de geçerlilik kazanamaz. O nedenle zamanaşımına tabi değildir. 


DAVA : Taraflar arasında görülen davadan dolayı verilen 27.12.1988 tarih 427837 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen incelenmesi süresinde davacı vekili tarafından istenilmekle; süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelenerek, gereği düşünüldü:


KARAR : Davacı; gerek dava dilekçesinde, gerekse duruşma sırasında verdiği layıhasında "muvazaa" hukuksal nedenine dayandığını bildirmiş, iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Mahkemece, zamanaşımının gerçekleştiğinden söz edilerek davanın reddine karar verilmiştir. Ne varki, muvazaalı işlemin hiçbir hüküm doğurmayacağı ve böyle bir işlemin zaman geçmekle de geçerlilik kazanamayacağı kararlılık gösteren yargısal uygulamada ve öğretide açıkca vurgulanmış bulunmaktadır. O halde, davanın esasının incelenip değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu: üzere reddedilmesi doğru değildir.

 

SONUÇ : Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün belirtilen nedenden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), 16.5.1989 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 100.000 lira duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden tahsiline, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 8.2.1991 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.

YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu


Esas : 2002/4-796

Karar : 2002/832

Tarih : 16.10.2002


ÖZET : Muris S tapulu taşınmazdaki payını İ'ye devrettikten sekiz yıl sonra vefat etmiş ve bu süre içerisinde devir için ses çıkarmamıştır. Miras bırakan S'nin mirasçılardan İ ile anlaşarak taşınmazı devrettiğini bilen ve buna göz yuman davacıların, murisin ölümünden sonra ona teb'an açtıkları davada muvazaa iddiasını ileri sürmeleri hakkın kötüye kullanılmasıdır.


(818 s. BK. m. 18, 29, 31) (4721 s. MK. m. 706) (2644 s. Tapu K. m. 26)


KARAR METNİ :

Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tenkis" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Pendik Asliye 2.Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 14/12/2000 gün ve 2000/376-777 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi'nin 22/10/2001 gün ve 2001/5830-10049 sayılı ilamiyle; (...Dava muvazaalı satışa dayalı tapu kaydının iptali veya tenkisi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece dava reddedilmiş, karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.


Davacılar vekili dava dilekçesinde, tarafların ortak miras bırakanı olan Süleyman Demet'in aleyhine yapılan icra takibi nedeniyle adına kayıtlı 992 parsel nolu taşınmazdaki hissesini davacılardan oğlu İdris Demet'e bedelsiz olarak devrettiğini, ancak mal kaçırmak amacı ile yapılan devri bilen davalının, murisin en büyük oğlunun kendisinin olduğunu ifade ederek ve nüfusunu kullanarak bu devrin kendi adına olması gerektiğini söylemek suretiyle İdris Demet'den yine bedelsiz olarak babalarına ait hisseyi tapuda üzerine geçirdiğini, ancak murisin ölümünden sonra davalının davacılara ait hisseleri iade etmediğini belirterek tapu kaydının iptali ile davacılar adına hisseleri oranında tapuya tesciline veya tenkise karar verilmesini istemiştir.


Yerel mahkemece, davacıların muris muvazaasına dayandığını zira tenkis isteminin de bulunduğunu, ancak iddianın ileri sürülüş biçimi dikkate alındığında muris muvazaasından bahsedilemeyeceğini, bu nedenle muris muvazaasına dayalı istemin reddi gerektiği, kaldı ki davanın miras bırakana ardıllık esasına dayanılarak açıldığı kabul edilse bile mirasçılar bu nedenle satış sözleşmesinin tarafı haline geldiklerinden muvazaa iddiasının yazılı belge ile kanıtlanması gerektiği, oysa davacıların sadece tanık gösterdiği, bu yönden de davanın sabit olmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir.


Dava konusu taşınmazın miras bırakan tarafından davacılardan İdris Demet'e, İdris Demet'ten de davalı Yılmaz Demet'e tapudaki devri muvazaalı da olsa bu davada 3.kişi alacaklı taraf değildir. Davanın tarafları mirasçılar olup, davacıların amacı miras haklarına kavuşmaktır. Bu nedenle işin esası incelenerek toplanacak kanıtlara göre karar verilmesi gerekirken yazılı gereke ile davanın reddi doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


TEMYİZ EDEN : Davacılar vekili


HUKUK GENEL KURULU KARARI


Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:


Dava, muvazaalı satışa dayalı tapu kaydının iptali veya tenkis istemine ilişkindir.


Davacılar; Tarafların ortak miras bırakını Süleyman Demet'in aleyhine yapılan icra takipleri nedeniyle adına kayıtlı 992 parsel sayılı taşınmazdaki 24/80 payını hacizden kurtarmak amacıyla 9/7/1991 tarihinde oğlu İdris Demet'e bedelsiz olarak devir ettiğini; Mal kaçırmak gayesi ile yapılan bedelsiz devri iyi bilen davalı Yılmaz Demet'in murisin en büyük oğlu olduğunu ifade ederek ve nüfuzunu kullanarak bu devrin kendi adına olması gerektiğini söylemek suretiyle İdris Demet'den yine babalarına ait olan hisseyi 30/6/1992 tarihinde bedelsiz olarak tapuda kendi üzerine geçirdiğini; Miras bırakan Süleyman'ın 27/9/1999 tarihinde ölümünden sonra davalının davacılara ait hisseyi iade etmediğini ileri sürerek; Muvazaalı ve bedelsiz olarak, itimada dayalı olarak davalıya devredilmiş olan tapu kaydının iptali ile davacılar adına hisseleri oranında tapuya tesciline veya tenkise karar verilmesini istemişlerdir.


Mahkemenin; İddianın ileri sürülüş biçimi dikkate alındığında muris muvazaasından bahsedilemeyeceğini, davanın miras bırakana bağlı olarak ve ardıllık esasına dayanılarak açıldığı kabul edilse dahi muvazaa iddiasının yazılı belge ile kanıtlanması gerektiği halde yazılı bir belgeye dayanılmadığını belirterek davanın reddine ilişkin verdiği karar, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.


Uyuşmazlık; Davada taraf muvazaasına mı yoksa muris muvazaasına mı dayanıldığı ve iddianın yazılı delille ispatının gerekip gerekmediği, noktalarındadır.


Dava konusu olayda hukuki nitelendirme yapılabilmesi için öncelikle muvazaa kavramı ve unsurları üzerinde durulmalıdır.


İrade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda Borçlar Kanunu'nun 18. maddesinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu'nun 18. maddesinde "bir akdin şekil ve şartlarını tayinde, iki tarafın gerek sehven, gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır..." ifadeleri mevcut olup, daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan; Doktrinde ve uygulamada muvazaa kapsamlı olarak incelemiş ve belirli kurallara bağlanmıştır (Eraslan Özkaya, İnançlı İşler/Muvazaa Davaları,  Ankara  1999.s.105).


Buna göre Muvazaa; Tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla ve fakat gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmeyen bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır. (Fikret Eren, Borçlar Hukuku, Umumi Hükümleri, İstanbul 1995.3.baskı. C.1.S.372) 7/10/1953 tarih ve 8/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında muvazaa; "Açıklanan beyanlarının gerçek maksatlarına uymadığını bildikleri halde akitlerin kastettikleri durumdan başka bir hukuki ilişkide kendilerini anlaşmış gibi göstermiş olmaları halidir." denilerek taraf edilmiştir.


Gerek öğretide gerek uygulamada muvazaa mutlak (adi, yalın) ve nispi (mevsuf) muvazaa şeklinde iki gruba ayrılmaktadır. Mutlak muvazaada taraflar bir sözleşme yapmak istemedikleri halde, üçüncü kişileri aldatmak maksadı ile aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar. Alacaklının takibinden kurtulmak isteyen borçlunun mallarını başka bir kimseye devretmesi mutlak muvazaadır. (Turhan ESENER-TÜRK HUSUSİ hukukunda muvazaalı muameleler. İstanbul 1956-S:41)


Nispi muvazaa, tarafların gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları bir sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemeleri, şeklinde tanımlanmaktadır. (Fikret EREN age, S.16).


Muris muvazaası olarak tanımlanan muvazaa niteliği itibarıyla nispi muvazaa türüdür. Muris muvazaasında miras bırakan, mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekte bağışladığı taşınmazını, görünüşteki sözleşmede satış gibi göstererek temlik etmektedir (1/4/1974 gün, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).


Somut olaya baktığımızda; İdris Demet dışındaki davacılar aşamalardaki iddialarında, babaları Süleyman Demet'in alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla taşınmazdaki payını İdris'e bedelsiz olarak devrettiğini ileri sürdüklerine göre, olayda muris muvazaası nedenine dayanıldığının kabulü mümkün değildir.


Miras bırakanın mirasçılarından mal kaçırma kastıyla değil, aksine alacaklı üçüncü kişilerden mal kaçırmak amacına yönelik olarak taşınmaz İdris'e devrettiği iddia edildiğinden, davada taraf muvazaasına dayanıldığı açıktır.


Bilindiği ve 5/2/1947 gün, 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, taraf muvazaası ancak yazılı delille kanıtlanabilir.


Ne varki davacılar, taraf muvazaasını doğrular nitelikte yazılabilir delil ibraz edememişlerdir.


Diğer taraftan davacı İdris Demet, murisin taşınmazdaki payını üçüncü kişilerden mal kaçırmak amacıyla kendisine bedelsiz olarak devrettiğini, bedelsiz devri bilen davalı ağabeyi Yılmaz Demet'in 1992 yılında nüfuzunu kullanmak suretiyle baskı yaptığını, bu nedenle babalarına ait hisseyi yine bedelsiz olarak tapuda Yılmaz'a devrettiğini ileri sürmüş ise de; Borçlar Kanunu'nun 29. maddesinde düzenlenen iradeyi sakatlayan nedenlerin varlığı aynı Kanunun 31. maddesinde belirtilen sürede usulüne uygun bir delil ile kanıtlanmadığından, bu iddia da sabit olmamıştır.


Muris Süleyman tapulu taşınmazdaki payını İdris'e devrettikten sekiz yıl sonra vefat etmiş ve bu süre içerisinde devir için ses çıkarmamıştır. Miras bırakan Süleyman'ın mirasçılardan İdris ile anlaşarak taşınmazı devrettiğini bilen ve buna göz yuman davacıların, murisin ölümünden sonra ona teb'an açtıkları davada muvazaa iddiasını ileri sürmeleri hakkın kötüye kullanılmasıdır.


Açıklanan nedenler karşısında iyiniyet kurallarıyla bağdaşmayan ve ispatlanamayan davanın reddine dair yerel mahkemenin direnme kararı yerindedir. Bu nedenle karar onanmalıdır.


SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 16/10/2002 gününde oybirliği ile karar verildi.



Kadastro dava dilekçesi!



Işıl Seren KESKİN/Emlakkulisi.com



Geri Dön