25 / 04 / 2024

Taksim ve Çamlıca Camii projeleri şehri kurtaracak!

Taksim ve Çamlıca Camii projeleri şehri kurtaracak!

İstanbul araştırmalarıyla tanınan Mehmet Kamil Berse, Taksim ve Çamlıca cami projelerinden bahsetti. Berse, cami projeleriyle şehrin bir ayıptan kurtarıldığını söyledi.



Ömrünü İstanbul ve kültüre adayan Dersadet Derneği Başkanı Mehmet Kamil Berse, HanryFrost'un katlettiği İstanbul'un İslami ruhunun Taksim ve Çamlıca camileriyle yeniden ihya edileceğini söyledi.


Berse, Site mantığı ile kurulan Avrupa şehirlerinde korku ve ayrımcılığın hakim olduğunu, Camii etrafında mahalle kültürüyle oluşturulan Selçuklu ve Osmanlı şehirlerinde ise insani değerlerin ön planı çıktığını vurguladı. Berse, Irkçı politikalarıyla ülkesinde bile tepki çeken ABD Başkanı Donald Trump,  bedevilikten kurtulabilmesi için, Fatihin İstanbul'da yaşattığı medeniyet ikliminden ders alması gerektiği açıklandı.


Dersadet Derneği Başkanı Mehmet Kamil Berse ile şehircilik, kültür ve İstanbul'u konuştuk. Günümüze ışık tutan sohbetimizi takdirlerinize sunuyorum.


Efendim, günümüzün en sıcak konularından biri Taksim Camii, Çamlıca Camii yapımı sırasında da bir sürü spekülesyon yapıldı. Görüşlerinizi alabilir miyiz?


Saadetin kapısı olarak anılan İstanbul, İslam medeniyetinin en önemli şehir kültürünün yaşandığı yerdir. Bir dönem HanryFrost'a bu şehrin gelişim projeleri yaptırılmış. O da şehrin Bizans ve Doğu Roma eserlerini ön plana çıkartan bir çalışma yapmış. İslami eserleri adeta yok etmiş. Çamlıca ve Taksim camileri, bizim bu şehrin islami kimliğinin yaşaması için şehre olan borcumuzdur. Taksim cami konusunda yıllardır spekülasyon yapılıyor. , Sanki gezi parkına bir camii yapılıyormuş gibi lanse ettiler. Böyle bir şey yok biliyorsunuz. Şu andaki izin verilen projede Taksim Maksen  denilen Sular idaresinin bulunduğu tarihi yapının arkasında otopark olarak kullanılan 1450 metrekarelik alana güzel biblo gibi bir camii yapılıyor. Proje etrafındaki diğer ibadethanelerle eşdeğer olacak. Güzel bir şey yapılacak. Bunu şimdi kimse başka bir yere çekmesin. Taksimde bir camiye ihtiyaç vardı. Orada bir Ağa camii var. Cuma günleri gidin, İstiklal caddesinde insanlar namaz kılıyor, bu ayıptır. İnsanlara eziyettir. Bir de görüntü olarak doğru değildir. Bir İslam ülkesinin namaz kılacak yeri yok imajı çok kötü. Bu camii yapılırsa bizi büyük bir ayıptan kurtarır.


Çamlıca Camii tamamlandı, şehre ne kattı?

Çamlıca camii projesi güzel bir projedir. Anodolu yakasında tarihe mal olacak bir yapının yapılması gerekiyordu. İyi bir karar verilmiş. İstanbul Anadolu  yakasına damgasını vuracak güzel bir mekan, Ecdadımız şehre İslam kimliği vermek için Valide Sultan, Atik Valide Saltan gibi pek çok camiler yapmış bizde ecdadımızı hatırlatacak onlara fatiha okumaya vesile olacak bir eser olarak görüyoruz. Taksim ve Çamlıca İstanbul'un en önemli teraslarıdır.


TOPÇU KIŞLASI TAKSİME HÜRRİYETİNİ VERECEK

Gezi Parkı ve Topçu Kışlası da bir hayli tartışıldı?

Topçu kışlasının varlığından ben bundan 15 yıl önce araştırmalarla buldum. Harika bir yapı. ‘Böyle bir bina nasıl yakılır ve yıkılır' diye hayıflanmıştım. Biliyorsunuz Topçu kışlasının tarihini İstanbul'un bir belediye başkanı yıkıyor. Orası tarihten bugüne gelen çok önemli misyonu olan bir yer. Bugün güzel bir proje ile orasının yapılması lazım. Ama bence eksiktir. Orası yıkılmasından ve Taksim'in bu hale gelmesinden Mete caddesi boyunca yüksek binaları yaptıranlar sorumlusudurlar. Taksim meydanında durduğunuz zaman boğazı görebiliyordunuz. O binalarla Atatürk Kültür Merkezi'nin sırasındaki binalar mezarlıkların üzerine kurulmuş binalardır. Camileri sattığımız gibi mezarlıkları da satmışız. Oranın Müslüman, Hristiyan mezarlığı var. Eğer bir şehirde mezarlıkları kaldırıp bazı okulları tarihi yapıları kaldırırsanız ağaç dikili bir yer de bulamazsınız. Topçu kışlası, Taksim göbeğinde fonksiyonlu bir kültür merkezi olursa Taksime hürriyetini verecektir.  Çok da güzel bir proje olduğunu gördüm bunun mutlaka yapılması gerekiyor. Karşı çıkanların sebeplerini biliyoruz. Güzel olan ne varsa memlekette iyilik getirecek ne varsa maalesef belli bir kesim karşıdırlar. Biz bunlara aldırış etmeen iyi bildiğimiz işleri yapmamız gerekir.  Yapılacağına inanıyoruz.


Atatürk Kültür Merkezi, Kültür Merkezi olarak fonksiyonel değil mi?

AKM'yi yeniden yapacağız diyorlar, yeniden yapılması gerekir. Yapılırken bile hatalı bir bina, ben oranın mimarına söz söylemem kendi sanatıdır yapmış, oranın fonksiyonel bir bina olarak yapılması gerekiyor. Bence oradan alınıp başka bir yapı olsa daha iyi oradaki binaların tamamen yok olmasını istiyorum. Çünkü taksime gelen insan Taksim'den boğazın seyredilmesi , Teras'tır taksim. İstanbul içinden deniz geçen, denizle iç içe yaşayan tek şehirdir. Boğazın kıyısında tarih boyunca yaşayan varlıklarını ve sülalelerini oralarda devam ettiremediler. Oralardaki sahil boyunca yapılan binaların  eski  köşkleri yalıları görün, her biri oranın sahipleri tarafından 50 yıl bile ellerinde tutulamadılar. Bunun ardındaki sebeplere bakmak lazım. Yani siz oraya ihanet ediyorsanız. Orası sizi kabul etmez dışarı atar. Bugün Boğazda yalım, binam var diyenden. Eğer siz İstanbul'un o güzel manzarasını katletmişseniz bu boğaz size bu hayatta güzel şeyler vermez. Ben buna inanıyorum. Maalesef bu yapıldı. Herkes bir çıkış yolu buluyor. Yeni bir kanun Boğaziçin koruma kanunu çıktı, onun da çıkış yollarını bularak bir şeyler yaptılar. Bunlar İstanbul'a ihanetten başka bir şey değil.Kanun yeteri kadar uygulansa, tam bir koruma olsun. Varsa açık noktalar ilave bir şeyler yapılsın Boğaziçi özel bir kurul tarafından korunsun, sadece belediyeye bağlı değil. Özel bir kurum ,belki devlet kurumu olabilir.


Size göre İstanbul'da yaşayan herkes İstanbullu mu?

İstanbullu olmak kendini İstanbullu hissetmektir. Bir yere aidiyeti olan insanlar oralı olabilmek için şöyle söyleniyor bir kaidedir bu en azından 3 nesil orada yetişmiş olması  gerekiyor, oranın hemşehrisi olabilmek için, yani ben 5 sene önce geldim. Orada iş kurdum. Ev, dükkan, araba aldım. Ben İstanbulluyum İstanbul'da yaşıyorsundur ama İstanbulluyum diyemezsiniz. Oranın ruhunu hazmedememişsin, oranın tarihini yaşayamamışsın demektir. Burada yaşamak o kadar kolay değil, İstanbul vatandaşlığı belki biraz uç bir ifade ama yani Tayyip bey de belediye başkanı olduğu zaman İstanbul'a göçü sınırlandırmak için bir pasaport verilmesi gerektiğini söylemişti. Ben buna inanıyorum, artık İstanbul'un kapasitesini doldurduğuna inanıyorum, imkanı olan insan geliyor, imkanı olsa da olmasa da insanlar geliyor ve burada bir imkan buluyor. Böyle bir ana şehir, İstanbul herkese kucak açan bir şehir, tarih boyunca hep göçlerle oluşmuş, savaşlardan sonra insanların buraya yaptığı göçler İstanbul'u başka bir şekle sokmuş. Balkan savaşı, 1. Dünya savaşındaki göçler, dünyanın birçok tarafındaki göçler İstanbul'da zaman zaman dalgalanmalara sebep olmuş, İstanbul bunların hepsini meczetmiş. Bugün de Irak, İran ,Suriye'den gelen çok insan var. bu topraklarda yaşıyorlar buraya alışmak zorundalar. Onlar kendi medeniyetlerini buraya getirdiklerini zannediyorlar. Burayı ile hem hal olmak zorundalar. Buradan başka İstanbul yok, zaman içinde buna alışırlar.


İstanbul bölgede bir merkez Payitaht hala bu özelliğini koruyor mu?

Müslüman ülkeler, Müslüman Türklerin hala merkezlerinin İstanbul olduğunu düşünüyorlar. Bu imaj hala değişmedi. Elbetteki  Ankara  bizim başkentimiz. Payitaht ifadesi İstanbul'a has bir ifade. Bu özelliğini manen de maddeten de koruyor. İnsanlar yardım eli için İstanbul'a geliyorlar. Ankara'ya gitmiyorlar.  Yardım edem insanlar İstanbul'da. Devlet bazı kurumlarının merkezini İstanbul'a taşımak zorunda kaldı. İstanbul özlemle aranan bir yer. Somali'de kız isimlerinin en güzeli, en çok kullanılanı İstanbul, bu İstanbul'a olan özlemin ifadesidir. Gayretimiz medeniyetimiz kültürümüz ve şehirlerimiz içindir.


-Efendim, Dersadet derneğini okuyucularımıza tanıtabilir misiniz? Niçin kurdunuz, neler yapıyorsunuz?

Dersadet İstanbul'un en güzel isimlerinden bir tanesidir. İstanbul Türkiye'nin hatta dünyanın kültür merkezi, bunu herkes kabul ediyor. Bu kültür merkezinin tam göbeğindeyiz buradan nemalanmışız, havasını teneffüs etmişiz ekmeğini yemişiz, buraya hizmet etmemiz gerekiyor. Çevremdeki güvendiğim arkadaşlarla bu konuda müzakere ettik, 72 ziyalı insan ile Dersadet kültür platformunu kurduk. İlk sempozyumumuzİslamda yenilenme ve birlik başlığı altında İsmail Bey Gaspıralı'yı ele aldık. Kırım'da ve İstanbul'da karşılıklı sempozyumlar yaptık. Halen Dersadet Ali Emiri sohbetleri yapıyoruz. 2012-13 yıllarında Rusya'daki Kazanlı üç alimi işledik. Mercani, Rızaettin Fahrettin ve Hayrullah beyi işledik. Kazan bize uzak olsa da gönülleri hep burada olmuş. 18-19. Yüzyılda kültürel bir değişim yaşanmış, 1800'lerin başlarında Ruslar Kazanlı Müslümanlara ticaret hakkı tanımışlar. Onlarda ticaretten kazandıklarını ilme, irfana yatırmışlar. Anadolu'da okutulan Muhammedi kitaplarının baskıları Kazan'da yapılmıştır.


İstanbul sizin için ne ifade ediyor?

Ben Fatih'te doğdum. İstanbul benim için çok önemli, rahmetli babamın bana vasiyeti var. Fatih camiinin minaresini görmediğiniz yerde oturmayınız diye, hamdolsun bunu tutuyorum ben. Fatih camiinin minaresini göremiyoruz ama, en azından sabah sakinliğinde ezanları duyabiliyoruz. Bu manen insana bir güç veriyor. Bulunduğumuz yer dersaadet, saadet kapısı, saadet yuvası anlamına geliyor. İstanbul'un 18. Yüzyılda en çok konuşulan ismidir. Hatta Konstantinapol ismini değiştirmemiş Osmanlı. Bazıları şimdi hayıflanıyor niçin onu kullanıyorsunuz diye, Osmanlı da kullanmış bunda bir sakınca yok. Ama en güzel ismi Dersaadet'tir. Saadet kapısındaki maksat şudur. Burası Osmanlının üçüncü payitahtıdır. 1453'ten sonra Fatih burayı fethettiği zaman hedefinde buranın bir dünya başkenti  olması vardı. Bir dünya başkenti olması için gereken şartları yerine getirdi o zaman. O koca fatih burayı bir dünya ticaret merkezi yapmayı planladı şartları yerine getirdi. Dünya ilim merkezi yapmak istedi dünyanın sayılı hocalarını buraya getirerek medreseler kurdu. Ayasofya medreselerini, Fatih medreselerini, Eyüp medreselerini kurdu, buralarda ilim merkezi oluşmasını sağladı. O zamana kadar yerleşik düzende pek alışık olmayan Türk tebalı, Türk asılı Müslüman tebalı halkı da ticarete alıştırmak için, dünyada ticareti en iyi bilen gayri müslim de olsa buraya getirdi. Yahudileri getirdi mesela, Ticareti en iyi bilen Yahudileri getirdiki, tebama ticareti öğretsin diye. Bu modern anlamdaki düşencenin kaynağıdır. Siz kendinizden emin iseniz bunlardan hiç hayıflanmamanız gerekmektedir. Çünkü dünyaya, nasıl küresel dünya diyoruz, Fatih bunu o zaman düşünmüş.


Bugün ABD Başkanı seçilen Trump, insanları dışlamak için vizeler koyuyor, Fatihle aralarında bir anlayış farkı mı var?

Trump ile Fatihi kıyaslarsanız arada 560 yıl var. Fatih'in ne kadar bugüne uygun ve insana ne kadar hizmet eden bir dünya lideri olduğunu görürsünüz ama Trump'un durumunu görüyorsunuz. O bir bedevi kabilesinin başkanından başka bir şey değildir. Onun yaptıkları maalesef bu böyle kıyaslamam bile mümkün değil. İstanbul'un tarih boyunca devam etmiş bir misyonu var. Gayri Müslimler 1453'de İstanbul'u kaybedinc İstanbul'un Müslüman kisvesini kabul etmedi. Tarih'ten bir örnek verirsek, Rusya'nın ilk çarı Korkunç İvan, 1553'te Kazan'ı alınca oluk oluk Müslüman kanı akıttığı ‘İstanbul'un intikamını aldım' dedi. Sene 1553 Kazan nere İstanbul nere, ama kafalarının gerisinde bir İstanbul kini var. bugünkü intikam ve kin de budur, Bugün Suriye'de olaylar oluyorsa gelip bakıyorsunuz bir yerde İstanbul'a dayanıyor. Gizli hedef İstanbul'u Müslümanlardan kurtarmak, Küdüs'te de aynı şey yaşandı 400 yıl Osmanlı idaresinde Müslümanların idaresinde yaşayan Kudüs barış içinde,bütün dinlerin bir arada olduğu barış içinde yaşayan bir şehirdi, 1917'de İngilizler orayı ele geçirince orayı ele geçiren İngiliz komutan Alenbi, ‘Eyyübi hadi gelde kurtar Kudüsü' aradan kaç yıl geçmiş onun intikamı var. Aynı Mareşal Alenbiyiİstanbulun işgalinde İngiliz komutan olarak görüyorsunuz. İstanbul'a fatihe nazire olarak emrindeki askerlerin başında beyaz atla giriyor, bu bir semboliktir ama bunun ne demek olduğunu çok iyi anlayıroz. Hala bu intikam var. asırlargeçsede bu değişmeyecek. Onun için aklımızı başımıza almamız lazım. Son yıllarda yapılan hadiseler hep buna hizmettir bu yapılanlar. Yani buranın Müslümanlardan kurtarılmasıdır. Bunun için dünyanın bütün devletleri hani medeni devletleri de diyorlar var. Akifin dediği giibi tek dışı kalmış canavarlar hala bunun peşindeler.  Biz dinimizi, dilimizi, milliyetimizi kaybetmediğimiz sürece birliğimizi en önemlisi İstanbulu sonsuza kadar bizden alamazlar, bu vatan bizim son toprağımız, biz buna inanmışız bu inanç çerçevesinde herkes üzerine düşen görevi yapmalı.


İslam şehirleri ile batı şehirlerini karşılaştırabilir misiniz?

Batıda şehircilik site anlayışı. Bugün modern şehircilik adına siteler kuruyoruz ya, siteler bize batının empoze ettiği şey. İnanç merkezli şehirlerimizde site anlayışını görmeyiz. Çünkü. İslamiyet bir şehir dinidir. Medeniyettir. İnsanların dağınık yaşamasını istemez. Bir hadisi şerifi Üstad Necip Fazıl nazma dökmüş , “Oturmayın kimsesiz ve harap yerlerde, ha orada oturmuşunuz, ha karanlık mezardı.” Bir arada oturmanın şehirlerde oturmanın bir özelliği güzelliği var. İnsanlar bir birleriyle kaynaşıp birbirlerinden istifade ederler. Sosyal olgudur bu. İbadethanemizin adı camidir. Camii insanların toplandığı yerdir. Bu toplanılan yer sadece namaz kılınan yer değildir, bakma insanlar şimdi Cumayı bir an evvel hoca bitirse de kaçsak diye bakıyor, orası insanların birbirlerinin hallerini anladıkları, dertleştikleri yerler. Fikirlerini konuştukları yerler, tarihte de böyle olmuş, İslamiyet tarihinde böyledir. Farabinin şehircilik konusunda muhteşem eseri bize bir örnektir. Biz bunları geçmişten bugüne gelirken, bir horasan erenlerinden bahsediriz. Bu insanlar Buhara'da, Semerkant'ta ilim sahibi olmuş insanlar. Oradan yola çıkarak bir alp eren olarak şehirlere gitmişler ve şehirleri kendi davranışları ile lisanı hal ile İslama yakınlaştırmak istemişler, kimse kimseye silah zoruyla İslamı anlatmamış. Sadece onları insani davranışları, insanları dine yakınlaştıran şeydir.


Anadolu'da İslam şehircilik anlayışı mı hakim oldu?

Selçuklularda şehirciliğin  ne kadar önem arz ettiğini  görüyorsunuz. Artık yerleşik düzene geçilmeye başlanmış, şehircilik o mantık yerini tutmuş, önce insanların sosyal ihtiyacı olan ibadet haneleri, hastaneleri okulları, medreseleri, çeşmeleri, hamamları ve bunları cami meydanında çevresinde yayarak, etrafında onların ikamet edecekleri mahalleleri oluşturmuşlar. Bugüne kadar gelen eski şehirlerde bunu görüyoruz. Bu kültür bize 1400 yıldan beri gelen kültürün Selçukluda ve Osmanlıda zirveyi yakaladığı kültürdür. Osmanlı şehirleri de böyle, bir Bursa'nın eski halini düşünün, Edirne'yi düşün, İstanbul'un eski halini düşünün. Bakmayın şimdi sonradan olma, sonradan bulma tabiine, Edirne kapı'dan şehre girdiniz, İstanbul'u ben sur içi olarak düşünüyorum, kadim şehir olarak, girdiğinizde sağa sola bakarken, sadece arada pırıldayan, tarihi, yapıları, camileri, çeşmeleri, hamamları görün, diğer binaları görmeyin. Ben bazı öğrenci gruplarına İstanbul'da yedi tepeyi dolaştırıyorum. 7 tepe üzerinden tur yapıyorum. O tura Eyüp Sultan Camii'nden kılıç kuşanma merasimi olarak başlatıyorum. Osmanlı padişahları kılıç kuşanma merasimini Eyüp Sultan'da başlatırlardı. Orada kılıç kuşatan padişahlar atına atlar Edirne kapıdan şehre girerek Topkapı sarayına kadar bir merasim alayıyla giderdi, halkta padişahı bu şekilde tanımış olur ona coşku ile karşılık verirdi. Sonra tahta otururdu. Önce dualarla Eyüp sultan camiine giderdi. Bu gezileri bu mantıkla başlatarak devam ediyorum.


Fatih İstanbul'u kurarken hangi prensipten hareket etti?

Fatih İstanbul'u bir Müslüman bir dünya başkenti yaparken, Müslüman olmayan insanların burda barınmalarını sağlamış bir deş öyle bir şey yapmış, geldiğinde burada yaşayan bir halk var. burada kalmak isteyenlere her türlü haklarını vermiş. İbadet, ticaret haklarını, bize bağlılığınızı gösterin verginizi verin. Bunun dışında İstanbul'u Müslüman halk ile buluşturmak için Anadolu'nun çeşitli yerlerinden insanları buraya getirtmiş ikamet ettirmiş, İstanbul'un birçok yerinin adı geldikleri semtle münhasır olarak o isimle anılıyor. Çarşamba gibi Aksaray gibi, bu tür Semtler oradan gelen insanların kurdukları mahallelerdir.


Şehrin imar edilmesi gerekiyor, gelen insanlar arasında parası olanlara demiş ki bulunduğunuz yerde bir hayır yapacaksanız, bir camii, bir medrese, bulunduğunuz semte sizin adınızı vereceğiz. İstanbul'da semtler böyle oluşmuş. Maalesef İstanbul'da birçok camii şu anda yok 180 camii. Yok olan eserlerin bir kısmı Cumhuriyetin kuruluş yıllarında vakıflar tarafından, satılan, yıkılıp yerine arsa olarak bina yapılan yerler. Bunlar tesbit edilebiliyor. Tespit edilenler sağolsun bugün insanımız çok uğraşıyor, vakıflar yeniden ihya etmek için çok uğraşıyor. Asıl yaşayacak olan, Sultan fatih bir yerde hayır işi yaptığınız zaman oraya adınızı veririm diyor, o isimler unutulmadan bugüne geliyor, o sokaktaki sokak isimlerinin ne kadar önemli olduğunu görürsünüz. Son zamanlarda bizim insanlarımız bu sokak ve cadde isimlerini değiştirmekte çok mahirler. Mahalle isimlerini değiştirmek bizim kültürümüze uygun değil. Fatihte 69 mahllenin 69'u da önemli tarihi isimlerdir. Bunu 24'e indirdi belediyemiz. Biz bundan şikayetçiyiz, bunu her seferinde söylüyoruz. İdarenin kolay olması açsıından böyle bir yola başvurdular. Bu doğru değil,  4 mahalleyi birleştirip bunlardan bir tanesine bir isim veriyorsunuz diğer isimler yok oluyor. Şurada baba hasan alemi mahallesi vardır. Fetih sırasında önemli kişilerden biridir, o mahalle yok oldu, şimdi orada küçücük bir mezarı var. inanın 20 sene sonra o mezar da ortadan kaybolur. Kaybolmasa bile onun varlığından kimsenin haberi olmaz. İsim olarak yaşasaydı kültürümüz yaşayacaktı. Şehirler ve kültürler diyoruz ya. Biz geçmişle bağımızı kopardığımız zaman biz niye hayıplanıyoruz. Harf  inkılabı bizim kültürümüzle bağımzıı kopardı diye, bu şekilde kendi kendimizin ayağına kurşun sıkıyoruz.


İstanbul kültüründen bahseder misiniz?

Ben önce çocukluğumdan beri gördüklerimle bunu anlatayım, sonra okuduklarımı bunlara ilave edelim. Benim çocukluğumda bile 55-60 sene önce yaşadıklarım hala pırıl pırıl aklımda, çünkü orda bir kültür var bir mahalle kültürü var. Bir mahallle yapısından bahsettik ya şehirlerde İstanbul'da bunu en net şekilde görebileceğimiz yerdir. Sur içi İstanbul, yani bu bir babanın anlattıkları, benim yaşadıklarımla bunları birbiriyle örtüştürüyorsunuz. Bunlar zamanla kademe kademe yok oldu. Tamamen yok mu oldu, tabii hiçbir şeyi yok edemezsiniz. Ama evlerden başlarsak buna, mahalle, sokak, cadde, bir camii merkezli bir dünya var. camii etrafında bir camii meydanaı önünde bir alan var. köylerde bile adres tarif ederken camii meydanı derler. İstanbul'da böyle merkezlerden sokaklar, sokaklardan, çıkmaz sokaklarda evlerin bir mahremiyeti vardı. Eski evler genelde bahçe duvarlı, evlerin kapıları bahçeye açılırdı bir mahremiyet vardı. Bu sokaklarda, Fatihte yeşil tekke sokakta tarihi bir sokaktır, halen tarihi binalar vardır. Ev konak vardır. Benim çocukluğumda bu evlerin yüzde 60'ı tarihi evlerdi, maalesef bunlar yıkıldı. Sokağın adı yeşil tekke sokak, bu sokakta eskiden bir tekke varmış yeşil tekke. Ben çocukluğumda tekke harap ve yıkık vaziyette idi, önünde bir haziresi vardı. Mezar taşları dökük, biz çocuklar olarak bunun çevresinde oynardık çocukluk yıllarımda birileri gelirdi, kamyonlar işçiler, mezar taşlarını kamyonlara attılar, oralar kazıldı kemikler çuvallara kondu götürüldü orası bir inşaat alanı oldu, oraya kocamın bir bina yaptılar. Bir devlet binası yaptılar yıllarca kaymakamlık oldu, özel idare oldu, biz böyle yok ettik kültürümüzü. Oradaki mekanı, yeşil tekkeyi aslına uygun olarak yapamazsınız mekan yok oldu., o binayı yıkamazsınız, ama tarihi bir misyonu yaşatmak için o sokağın ismi bile bugün yetiyor. Aramak araştırmak isteyen o isimle arayarak belili bir isimle aradığını bulabilir. Hamdullah Suphi Tanrıöver bir paşa konağı  vardı şu anda İstanbul üniversitesinin kullanımında, orası da çok tarihi misyonu olan bir bina Muallim nacinin Ömerin çoukluğu diye bir kitabı vardı. Muallim Naci Ömerinçoukluğunda bu sokağı anatır. Muallim Naci'den sonra bir asır geçti, bende onun bir komşusu olarak yeşil tekke sokağı yazdım. O gün ile bugünü kıyaslamak istedim.


Yani İstanbula kimliğini Saraylı hanımlar mı verdi?

Biz o evlerdeki eski insanları, İstanbul hanımefedilerini, beyefendilerini, o zamanlar gördük yaşarık, onlardan bir nebze de bir şeyler aldık. Onları hayırla yedediyorum. Komşumuzdur. Komşu komşunun çocuğu ile ilgileniyor. Komşunun derdiyle ilgilenir, komşu komşunun evinde bir şey pişip pişmediğini bilir. Akşama ne yapacağını bilir. Böyle bir komşuluk ilişkisi var. insanların birbirine karşı selamdan öte, saygısı, sevgisi  hürmeti, var. hemen şu sokağın alt tarafından ahşap küçük bir konak vardı. Biz mahalledeki adı saraylı hanım dediğimiz  leman hanımefendi, öğreniyoruz ki, saraydaki harem mektebinde yetişen hanımlar zaman içinde şehrin kültürüne katkıda bulunmak için orada belli bir kültürle yetişiyor. 


Harem'de yetişen hanımlar devlet bürokrasisindeki üst düzey yetkililere, askeri paşalara eş olarak verilirler onlarda mahallelerde kendilerine tahsis edilen konaklarda ikamet ederek mahale halkına ve kadınlarına örnek teşkil eden bir kültür yayarlar. İşte İstanbul hanımefendiliği böyle yerleşmiş. Zaten mesela Türkçenin en iyi konuşulduğu dil İstanbul Türkçesidir, İstanbul Türkçesini en iyi konuşanar İstanbul hanıfendileridir. Onlarında bu aksta yaşadığı, İstanbul Türkçesinin en iyi konuşulduğu yerlerin Hırka-i Şerif ile Süleymaniye arasında olduğu söylenir. Bu bölgedeki konaklar ve konuşulan dilin İstanbul Türkçesi olduğu söylenir. Bu da böyle kabul edilir.


Toplumları yetiştiren hanımlar, çocukları nesilleri yetiştiren hanımlardır. Bu kültürle yetişen, bazıları haremi başka maksatlara kullanıyorlar ama, haremin fonksiyonu budur. Toplumun kültürünü oluşturmak, İstanbul kültürü de bu şekilde oluşturuldu. Geçmişten bugüne çocukluğumzda kimseye bey diye hitap edemezdik, yani karşıdaki komşumuza sami bey amca, ayşe hanım teyze mutlaka yanına bir sıfat ekleyerek ona hürmet etmeyi  kastederdik. Bu bir İstanbul kültürüdür. Kültür sadecekdavranışar, adetlerdeğil, yemek, sokakta yürümek, biraraya gelmek, konuşmak da bir kültür. Konuşma adabı da bir kültür. Kültürler medeniyetin dereleridir. Yemek kültürü bir taraftan akar, ictimai yapı bir taraftan gelir, medeniyet bunlarla beslenir. Bu dereleri kurutursanız medeniyetiniz kurur ve yok olmaya gider. Biz İstanbul kültürünü bu şekilde kaybettik. Şu anda bulunduğumuz toprak Fatih, Dersaadet,  bir dünya başkenti, dünya kültürünün başkenti. Örnek alması gereken bir yer hala dersadet kültürünü yaşatıyor. Dünya mazlumlarının Müslümanlarının bir saadet buldukları bir yer olduğu için dersaadet adının verildiğini biliyoruz. Onun için bugün bu topraklarda birleşmiş milletler gibi her milletten insan var. herkes buraya ekmek için gelmiş. Bunu bugün yaşıyoruz. Bu kadar karışıklık karmaşıklığa rağmen kültürümüz yaşıyor. Önemli olan kaybettiğimiz zamanda bile bir 15 temmuz  çıkarordaki koru üflersiniz o bir aleve dönüşür biz onu gördük hamdolsun ve burada yaşamaya devam ediyoruz. Bu kültürümüzle yaşayacağız bu medeniyetimizi sonsuza kadar devam ettireceğiz.


Her şehrin bir ruhu var İstanbul'un ruhundan bahseder misiniz?

Her şehrin kendine has bir özelliği var, Orta Asya'daki Türkler hacca giderken yolculuklarının ilk durağı İstanbul'dur, tarih boyunca böyle olmuştur. İstanbul'a gelip önce Eyüp Ensari hazretlerinden izin  alırlar onu ziyaret ederler sonra Mekke ve Medine'ye giderler. Bu asırlardır böyle devam eder. Kudüs, Şam, Bağdad'a gidecekselik durak burasıdır. İstanbul'un efendileri bunlar. Eyüp Sultan hazretleri, Beşiktaş'ta Yahya efendi, karşı tarafta da Aziz Mahmud Hüdai hazretleri bunlar İstanbul'un manevi sahipleri olarak daha birçokları var. tesbih tanesi gibi dizilmiş sur kenarında, sur içinde çok insanlar var bu şehre hizmet etmiş, onların manevi ruhu var. siz buraya girdiğinizde o ruhu hissediyorsunuz, o ruh size ya kendine cezbediyor onlarla hem hal oluyorsunuz ya da sizi eziyor, ezmek zorunda. Sizi yontuyor. Dergahlar böyledir. İnsanlar oraya ham olarak gelir orda yontulur bir forma girer.


Dergahlar zaman içinde, dergahlar çoğaldıkça bazı fonksiyonlarını yitirdiler. İstanbul'un fethinden sonra medreselerin sayısı, okuyan insanların azlığı, eğitimli insanların azlığı toplumu kültürel ve sosyal açıdan geliştirme açısından yeterli değildir, bundan sonra toplumu hem inancına bağlı hem de insani ilişkiler açısından geliştirmek bakımından dergahların fonksiyonları çok oldu. Buraya görevlendirilmiş insanlar geldiler. Mahallenin  bulunduğu yerin bir dergahı vardı, mensubiyeti vardı. Orada insanlar bir forma giriyorlardı. O dergaha gelen en asi ruhlu insan bile psikolojik olarak bir samimiyet bir sükûnete kavuşuyordu. O insanları yetiştiriyorlardı. Bu fonksiyon zaman içersinde bu fonksiyon yok oldu. Son dönemlerde bir çok padişah dergahların farklı şekillerde kullanılmaları dolayısı ile birçoğunu kapattılar. Ki olması gereken de oydu. Biz maalesef bir işi hakkıyla yapmıyorsak bu dejenere oluyor. Bugün de dergah adını kullanmasak bile son zamanlara yaşadığımız olay da bunun başka bir örneğidir. Bu insanlar bu tarz o laylara açlar. Nerede bir samimiyet, insanlık görse, o söze inanarak kendini bağlıyorlar. Ardından siz o insanları, oranın efendileri, hocaları olarak istediğiniz şekilde yönlendiriyorsunuz. İyiye de kötüye de yönlendirebilirsiniz. O sizin niyetinize bağlı. İşte bugün bu fonksiyonları eskiye bağlı samimi gruplar dergahlar var bunar devam edyor, hala. O samimi olanlara elbette bu ülkeye lazım olanlar.

 

İstanbul'da değişim ve dönüşümü nasıl görüyorsunuz

Dünyada kabul edilmiş bir söz vardır. Dünyada değişmeyen tek şey değişimdir, değişmeyen hiçbir şey yoktur, insanlar, toplumlar, şehirler değişir. Ama siz özünüze bağlı olarak değişirseniz sizin değişiminiz fayda sağlar. Özünüzden koparak taklitle değişirseniz insan olarak böyle bir şey yaparsanız itibarınız kalmaz, şehir olarak böyle bir şey yaparsanız geçmişle gelecek arasında bir köprü kuramazsınız kültürünüzü yok kabul edersiniz, yok olan kültürünüzle yeni nesilleri yetiştirmenin kendi kültürünüzde yetiştirmeniz mümkün olmaz, İstanbul'u başından beri anlattığım gibi  bu kültürden yoksun olarak yetişmeye başladı. Şehirleşme özellikle son 100 yıldır farklı bir boyuta taşındı. Cumhuriyetin ilk yıllarında bir Fransız mimar HanryFrost İstanbul'un bir gelişim projesi yaptırıldı. Adamın niyeti şuydu. Burada bir islam Osmanlı medeniyeti vardı. Ondan öcne iki medeniyet daha yaşamıştı  doğu roma ve Bizans, bu medeniyetleri yok etmemiş Osmanlı onların da içine alarak mecsetmiş Ayasofya'da bunun bir örneğidir. Ayasofya'yı almış başına taç etmiş adını bile değiştirmemiş bizansın kullandığı isimle bir kullanıyoruz. Ayasofya'nın bir Müslüman ismi olduğunu düşünürler. Halbuki bir Bizans ismidir. İstanbulukostantinapolu bile kullanmışız. Hiçbir çekincemiz olmamış, kendinize güvenirseniz, kendi kültürünüzün yanına  Süleymaniye'yi, Sultanahmet'i Fatihi koymuş şehrin Müslüman bir Sülietini ortaya çıkarmış. Ama arada Kileseler de var Ayasofya'da var. Ayasofyayı narin bir şekilde yaşatmak için elinden geleni yapmış. Mimar Sinan olmasa Ayasofya yoktu. Dünyanın hangi ülkesinde böyle bir şey var. İşte İspanya'da Endülüsten kalan eserleri Hristiyanların yaptıklarını görüyorsunuz , hepsini kendilerine malettiler ve aslından değiştirerek kendilerine malettiler. İstanbul'un mimari bir şehircilik açısından İslam hüviyeti var hemde mimari olarak bir kuruluşu var. bu kuruluşla bugünlere gelmiş, şimdi İstanbul'da ilk tren yolu yapıldığında Sultan Abdülhamit han, tren yolunun geçeceği güzergahta bir gezi yapar. Tren yolunun etrafından teneke baraka evler var. rahatsız olur, bu evlerde yaşayanlar fakir insanlar eğer işleri yoksa geldikleri yerlere gönderin, ve onlara orada iş imkanı sağlayın, işleri varsa onlara başka yerde ev verin buradaki derme çatma evleri yıktırın. Bir şehircilik kültürü var. O zaman bu yapılmış. Daha sonra aynı şeyler devam ediyor. Göz yuman idarecilerimiz oluyor. Maalesef cumhuriyetten sonra da 50'lerden sonra oy kaygısıyla yapılan işler olmuş.


Henri Frost'un gayesi neydi

HanriFrost İstanbul'u bir Müslüman hüviyetinden koparmak için özellikle Müslüman eserleri değil de, Müslümanlıktan önceki Hristiyan eserleri ortaya çıkaran bir proje yapmış. Ana caddeler akslarda hep Bizans eserleri ön plana çıkaran bir proje, bugün şehrin içine girdiğinizde şehrin merkezinde Bizans su kemerlerini görürsünüz. Bu hanryfrostun projesidir. Oradan daha önce bir sokak geçiyordu. Vatan caddesi orasında bir Osmanlı mahalleleri vardı. Yangınlarda yok edildi yok oldu. Daha sonra yapılan binalar şehrin bütün silietini değiştirmeye başladı. Sur içinde belki gökdelen yok ama birazcık ipin ucunu kaçırırsanız şehrin göbeğine de gökdelen diker bizim insanımımız, bir insanda vicdan yoksa, manevi bir inanç bir ruh yoksa, bunu yapar para için her şeyi yapar.


İstanbulun içinde yatay olarak da dikey olarak da gelişme imkanı yok.İstanbul bu kadardır. Birçok binanın yıkılması gerekiyor. Yıkılarak da temizlenmesi lazım. İstanbul sur içinde binaları ancak restore edersiniz veya eski haline dönüştürürsünüz. Gelişmesi bu kadardır. İstanbul dışında şehirleşme, Zeytinburnu İstanbul'un ilk gecekondu mahallesidir. Burdan çıktığımızda çamur içinde gecekonduların bulunduğu bir yer giremezdik. Esenler, bağcılar, Bayrampaşa bu semptlersonradan  olma. Son 30 yılda kurulda bu yerler. Biz maalesef biz şehri böyle yüksek binalarla bir ablukaya aldık. Bazıları Zeytinburnunda iki binayı sembol gösteriyor ama, aslında öyle değil, Yalova'dan gelin İstanbul'a Sultanahmet camiinin minarelerini bir mahalle mescidi gibi görüyorsunuz, arkasında devasa gökdelen var. bu kültür bize uygun değil, istanbulun genişlemesi lazım. Bu kadar insanın bir yerlere sığması lazım. Gökdelende bir ihtiyaçtır. Ama görüntüyü bozmayacak şekilde yapılması lazım. İstanbulun banliyölerine gökdelen şehirleri yapabilirsiniz. Kanal İstanbul gibi yer yaparsanız etrafına gökdelen şehri yapın. Dünyada örnekleri var. İstanbul'un görüntüsü bozulmasın. Böyle yapar İstanbul istanbulldan uzaklaşır ruhu yok olur. Hiçbir şeyi yapamazsınız .



Milat Gazetesi


Geri Dön