28 / 03 / 2024

Yabancıya konut satışı konusunda geç bile kalındı!

Yabancıya konut satışı konusunda geç bile kalındı!

Erguvan İnşaat’ın genç patronu Emre Maraşlı, kendisi ve iş dışındaki yaşamı hakkındaki bilinmeyenleri, sektör hakkındaki değerlendirmelerini ve sanata bakışını anlattı.



İnşaat sektörünün patronları denince yaşını başını almış, belli bir olgunluğa erişmiş, ciddi, hatta deyim yerindeyse “kerli ferli” insanlar canlanır gözümüzde genelde. Ancak Erguvan İnşaat’ın patronu Emre Maraşlı bu kalıpları adeta tuzla buz eden biri… Hem genç, hem de gençliğinin verdiği bütün enerjiyi yansıtan, yaşamayı bilen ve seven bir patron. Ancak aynı zamanda işi konusunda oldukça ciddi ve titiz. MedyaMola.com olarak biz de, ekonominin son zamanlarındaki lokomotif sektörü olan inşaatı, kendi yaşamını, “en büyük tutkum” dediği Fenerbahçe’yi ve teknolojiyi, sektörün bu genç aktörüyle konuştuk. Ortaya da son derece keyifli bir sohbet çıktı.


MedyaMola: Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Emre Maraşlı: 1983 doğumluyum. Lisans eğitimimi bilgisayar mühendisliği üzerine aldım. Daha sonra işletme yüksek lisansı yaptım. Halen firmamız Erguvan İnşaat’ın yönetici ortağı olarak görev yapıyorum. Arsa geliştirme ve finans işleri haricinde tüm işleri üstlenmiş durumdayım.


MM: İnşaat sektörünün yakın dönemdeki gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sektör 2016’yı nasıl geçiriyor?

EM: Aslına bakarsanız inşaat ve gayrimenkul sektörü 2016’yı oldukça sıkıntılı geçirecek gibi görünüyordu. Yaşanan acı olayları biliyorsunuz. Bu olaylar tüm ekonomi gibi bizim sektörümüzü de maalesef kötü etkiledi. Ancak son birkaç ayda yaşanan gelişmeler, Suriye’deki durumun bir miktar düzene girmesi, İran’ın küresel ekonomiye katılması, Rusya krizinin derinleşmemesi, Merkez Bankası’nın likiditeye devam etmesi gibi olumlu etkenler, sektörümüze ilaç gibi geldi diyebilirim. Ancak bu zorlu dönemi finansal olarak kaldıramayan çok sayıda firma maalesef iflas etti. Umarım hem o firmaların, hem de tüm sektörün gidişatı daha da iyi bir seyir izler.


"YABANCIYA KONUT SATIŞINDA GEÇ BİLE KALINDI"

MM: İnşaat sektörünün son dönemlerde yabancılara yapılan konut satışlarıyla sübvanse edilebildiği, yoksa sektörde ciddi bir sorun yaşanacağı yönünde bir görüş var. Bu görüşe sizin yaklaşımınız nedir?

EM: Son derece isabetli bir görüş bu. Ayrıca, bence, yabancıya konut satışı konusunda geç bile kalmıştık aslında. “Dünya kenti” olarak anılan bütün kentler, deyim yerindeyse “kendilerini satarak” esaslı bir sıçrama gerçekleştirdiler. İstanbul da bir dünya kenti ve bu kulvarda geride kalıyordu. Halbuki İstanbul’umuz aklımıza gelebilecek bütün “dünya kentleri”nden daha büyük bir potansiyele sahip. Halihazırda İstanbul’da yabancı ülke vatandaşlarına satılabilecek 1 milyondan fazla bağımsız bölüm olduğunu düşünüyorum. Bu rakam, inşaat sektörünün sorunlarını ortadan kaldırmak bir yana, tüm ekonomi için inanılmaz büyüklükte bir kaynak yaratabilecek bir rakam demek oluyor.


"BÜYÜK BİR PROJE DENK GELSE AKLIMA ORTAKLIK İÇİN İLK SEFA DEMİRBAŞ GELİR"

MM: Firmanızı yakın geçmişte daha çok Demirbaş Yapı ile ortaklaşa geliştirdiğiniz projelerle duyduk. Ancak bir süredir ortak proje geliştirmiyorsunuz? Beraber çalışmanızın ve bu yakınlarda çalışmamanızın sebebi nedir?

EM: Demirbaş Yapı’nın Yönetim Kurulu Başkanı Sefa Demirbaş’la iş ortaklığımızın yanında çok iyi bir dostluğumuz var. Dolayısıyla yollarımıza yalnız devam etmemizin tek açıklaması işle ilgili. Şöyle ki: Erguvan İnşaat ve Demirbaş Yapı olarak daha çok butik projeler geliştirdik dikkat ederseniz. Bunlar küçük ölçekli ve hızlı ilerlemesi gereken işler. Ancak işin içinde ortaklık ve hele Sefa Demirbaş ile aramızdaki dostluk olunca projelerimizde iş biraz yavaşlıyor. “Şöyle bir karar alsam ayıp olur mu” veya “Ona izah etmeden karar almayayım” diye hareket edince mecburen küçük viteste ilerlemek zorunda kalıyorsunuz. Bu sebeple butik projeleri ayrı ayrı yapma yoluna gittik. Ancak şunu söyleyeyim: Diyelim ki Kurtköy’e yakın bir konumda, 1000-1500 konutluk büyükçe bir proje yapma fırsatı yakaladım. Beraber yapmayı teklif edeceğim ilk insan Sefa Demirbaş olur.


MM: Erguvan İnşaat’ın başına ne zaman geçtiniz? Genç yaşta böyle bir firmanın yönetim kurulu başkanlığına gelmek size ne kattı ve sizden ne götürdü?

EM: Erguvan İnşaat’a girişim, Mart 2005’e tekabül eder. İşe başlamamdan 2-3 yıl kadar sonra babam, ben işi öğreneyim diye firmanın bütün yükünü omuzlarıma koydu. Dolayısıyla açıkçası Erguvan İnşaat’ın başına tam olarak ne zaman geçtim, hatırlamıyorum. Yönetim kurulunun ve dolayısıyla karar mekanizmasının başında ben olabilirim ancak Erguvan İnşaat’ta tüm ana kararları babam, kardeşim, amcam ve benim oluşturduğumuz yönetim kurulu veriyor. Dolayısıyla aslında tüm şirketin sahibi olarak kendimi göstermem, onlara bir parça haksızlık olur. Ancak firmanın aynı zamanda sözcüsü olduğumdan, “Yönetim Kurulu Başkanı” titrini kullanmayı daha uygun görüyorum. 2005’ten bu yana geçen 11 yıllık süre zarfında kendimi zaman zaman biraz yıpranmış hissediyorum. Bunun sebebi de belki yola bir miktar erken başlamış olmaktan kaynaklanıyor olabilir. Açıkçası bu pozisyonun hakkını son 3-4 yıldır ancak verebildiğimi hissediyorum. Bu zaman zarfında şunu da çok iyi anladım ki, ne kadar eğitimli ve yeterli olursanız olun, insan ve kurum yönetebilmek için belirli bir olgunluğa erişmiş olmak gerekiyor. Zaman zaman geriye dönüp baktığımda bazen “Bir iki basamak aşağıda biraz daha pişseymişim daha iyiymiş” diye düşünmüyor değilim. Ancak öte yandan da, şimdiye kadar edindiğim tecrübenin şimdiden sonra yoluma ışık tutacağına inanıyorum.


"KONSOL OYUNLARI EN BÜYÜK ZEVKİM"

MM: Sizin pozisyonunuzdaki insanların ilk gençliğini yaşarken iki alternatifi oluyor: Ya firma veliahtı olduğu için okul ve işten başını kaldırıp gençliğini yaşayamıyor, ya da tam tersine son derece hızlı bir gençlik yaşıyor. Sizin durumunuz nasıldı?

EM: Niye geçmiş zamanla konuşuyoruz ki gençliği? Hala genç sayılırız, öyle değil mi? (Gülüyor) Şaka bir yana, aslında ikisi de değil. Bu yaşa son derece dengeli bir şekilde geldiğimi söyleyebilirim. Anadolu Lisesi ve devlet üniversitesinde okudum. Yüksek lisans yaptım. Ancak bir yandan da oldukça güzel bir gençlik geçirdim. Son 2-3 senedir daha sakin bir yaşantıyı tercih ediyorum. Çoğunlukla evdeyim. Yeni insanlar tanımaya eskisi kadar vakit ayırmıyorum. İşime odaklanmış durumdayım.


MM: İş dışındaki yaşamınızda neler yapıyorsunuz?

EM: Ben inşaatçıyım. Dolayısıyla iş dışında yaşamım pek olmuyor. Ancak ele geçirebildiğim kısıtlı zamanı da dolu dolu değerlendirmeye çalışıyorum. Bu bazen güzel bir Pazar kahvaltısı oluyor, bazen de, özellikle de akşamlar, konsol oyunları oluyor. Bir dönem piyano çaldım. Bir dönem yazılımla uğraştım. Bir ara sporla yakından ilgileniyordum. Bunlardan başka maket helikopter, puzzle gibi değişik hobiler deniyorum fakat yine de işi unutarak, uzun süre vakit ayırabileceğim, beni rahatlatan bir hobi bulamadım. Belki biraz fazla mı daldan dala atlıyorum, ne? (Gülüyor) Ancak konsol oyunlarının yeri benim için ayrı. En keyif aldığım aktivite bu.


MM: Yeni yerler gezip görmeyi seven bir insansınız. Bu gördüğünüz yeni yerlerde dikkatinizi en çok neler çekiyor? En çok nelerden etkileniyorsunuz?

EM: Şehirlerin mimari yapısı beni en çok etkileyen olguların başında geliyor. Bir de tarih merakım var. Örneğin Paris’te, Champs-Elysees’ten aşağı inerken, binaların neredeyse tamamının aynı çizgide olması, Amsterdam’da en ufak bir tabelanın bile binaların görüntüsünü kapatmaması ve ambiyansı bozmaması, Roma’da milattan önce kalma inanılmaz mabetler, Üsküdar Ayrılıkçeşme semtinde dolaşırken, bundan tam 600 yıl önce sefere çıkan padişah ve askerlerin eşleriyle buradaki çeşmenin başında vedalaşmasını düşünmek… Ve biz de o çeşmenin suyundan içeceğiz. Bunlar benim için son derece heyecan verici şeyler.


"İŞİNİ CİDDİYE ALAN MARKALARIN AŞIĞIYIM"

MM: Teknolojiye son derece meyilli ve deyim yerindeyse tam bir Apple tutkunusunuz. Bu tutkunuzun kaynağı nedir? Teknolojinin hangi nimetlerinden yararlanıyorsunuz?

EM: Ben ortaokuldan beri bilişimle alakalı her konunun aşığıyım. Üniversite hayatımın bilgisayar mühendisliği ile alakalı bir rota çizmesinin en önemli sebebi de buydu. Aslına bakarsanız çok severek aldığım bir eğitimdi. Ancak daha sonra bu alandaki asıl merakım olan veri ve iletişim güvenliğinin Türkiye’de maalesef kıymet görmediğini fark edince, aile markamıza sahip çıkmaya karar verdim. Geri dönüp baktığımda epeyce isabetli bir karar vermişim diyorum. “Apple fanı” olma konusuna gelince, aslında ben bir markadan çok, işini iyi yapan ve işine titizlenen, ciddiye alan markalara tutkunum. Apple’a olan esas tutkumun kaynağı ise şu: Bir gün sıradan bir forum sitesinde bir mesaj gördüm. Bir iPod kullanıcısı, cihazla yaşadığı bir sorunu forumda paylaşmış. Daha sonra bir Apple yetkilisinin bu mesaja cevap verdiğini gördüm. Düşünsenize, adamlar kendilerine gelen tavsiyeleri değerlendirmeyi geçmişler, internetten ürünleri ile alakalı tavsiye ve şikayet arıyorlar. İşte bu titizlik, işe gösterilen bu ciddiyet, onları en deneyimli ürün tasarımcısı yapan olgu. Yoksa A5 işlemci her cihazda var, o özel bir şey değil.


"FENERBAHÇE HAYATIMDA BÜYÜK YER TUTUYOR"

MM: Sıkı bir Fenerbahçe taraftarısınız. Fenerbahçe hayatınızda ne kadar yer tutuyor?

EM: Ben Fenerbahçe taraftarı olmakla kalmıyorum. Fenerbahçe’nin kongre üyesiyim. Fenerbahçe’nin hayatımda tuttuğu yeri ise küçük bir anekdotla aktarmak isterim: Çok sevdiğim, “abi” dediğim bir dostum vardı, Özgür abi… Bir gün kalabalıkça bir ortamda kız arkadaşıyla oturuyordu. Ben de hafif arkalarındayım. Ayıptır söylemesi, kafalarımız da biraz güzel (Gülüyor) Özgür abiye içkinin de tesiriyle bir romantizm çökmüş. Kız arkadaşının gözlerinde kaybolmuşçasına öylece bakarken, “Benim için bu dünyada iki önemli şey var” dedi Özgür abi. Sonra “Önce Allah…” dedi ve duraladı. Kız arkadaşı da peşinden kendisini söyleyeceğini düşünmüş olmalı ki, gözleri parladı mutluluktan. Ancak Özgür abi, cümleyi “… sonra Fenerbahçe” diye tamamlayınca kızcağız dumura uğradı! (Gülüşmeler) Benim hayatım da biraz öyle. Dediğim gibi kongre üyesiyim Fenerbahçe’nin. Ancak kulübe katkı sağlamak adına biraz vakit ayırmam gerektiğini düşünüyorum. İlk fırsatta bu kulvarda da yürümeyi planlıyorum.


MM: Sanatla ne kadar ilgilisiniz?

EM: Her türlü sanat dalına karşı büyük bir saygım var. Ancak “sanatçı gözü” denen olgu ise maalesef bende kelimenin tam anlamıyla sıfır. Öte yandan öyküsü olan, anlatacak bir şeyleri olan her şey beni son derece heyecanlandırıyor. Açıkçası insan garip bir yaratık. Çok farklı ruh hallerine bürünebiliyoruz. Örneğin bir eser gördüğüm zaman, insan Emre Maraşlı eserin hikayesini ve yansıttığı yaşanmışlıkları, hisleri düşünür, kendini mutlu ederken, müteahhit Emre Maraşlı birdenbire ortaya çıkıp “Acaba eser sahibi yaşıyor mu, ölmüş mü” diye internetten arama yapabilir. Bu sebeple diyorum ki; gerçek sanatı anlayabilmek için sanırım paradan ve para kazanma mantığından uzak durabilmek lazım.


Geri Dön