Gayrimenkul değerlemede ESG dönemi başladı!
EVA Gayrimenkul Değerleme Uzmanı Yasemin Zaimoğlu, IVS ve RICS 2025 güncellemeleriyle birlikte ESG’nin artık değerlemenin resmi ve zorunlu bir parçası haline geldiğini belirtti.
EVA Gayrimenkul Değerleme Uzmanı Yasemin Zaimoğlu, çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik kriterlerinin gayrimenkul değerlemesinde belirleyici hale geldiğini söyledi.
Konu ile ilgili olarak verilen bilgilere göre Yasemin Zaimoğlu yaptığı açıklamada enerji verimliliği, karbon salınımı, atık yönetimi ve doğal kaynak kullanımı gibi unsurların bir yapının piyasa değerini doğrudan etkilediğini belirterek, LEED ve BREEAM gibi yeşil bina sertifikalarına sahip projelerin enerji ve bakım maliyetlerindeki avantajlar sayesinde daha yüksek değerlemelere konu olduğunu ifade etti.
Zaimoğlu’na göre sosyal sürdürülebilirlik de artık raporların önemli bir parçası. Engelli erişimi, kullanıcı sağlığına odaklı tasarım ve kamusal alanlarla etkileşim sunan projeler hem kullanıcı memnuniyetini artırıyor hem de kira ve satış değerlerini olumlu etkiliyor.
Yaptığı açıklamada konut projelerinde toplumsal yaşanabilirlik kriterlerinin kira getirisi ve değer üzerinde belirgin bir etkisi bulunduğunu belirten Zaimoğlu, konu ile ilgili olarak yaptığı açıklamada bir yapının toplumsal bağlamda da yaşanabilir olmasının modern değerleme anlayışının temel unsurlarından biri haline geldiğini vurguladı.
Ayrıca bir projeyi yürüten kurumun kurumsal yönetişim kalitesi, şeffaflık, etik ilkelere uyum ve risk yönetimi performansı da yatırımcı tarafından sorgulanıyor ve bu durum değerleme raporlarında firma geçmişi, mali durumu ve yasal uygunluk gibi başlıkların analiz edilmesini gerektiriyor.
Türkiye’de ESG odaklı değerleme uygulamaları henüz başlangıç aşamasında olsa da SPK ve BDDK denetimindeki lisanslı değerleme şirketlerinin uluslararası standartlara uyum yükümlülüğü bulunuyor.
Zaimoğlu, ESG kriterlerinin IVS ve RICS standartlarına resmi olarak dahil edilmesiyle raporlama kalitesinin ve yatırımcı güveninin artacağını, değerlemenin sadece bugünün ekonomik verilerine değil, geleceğin risk ve fırsatlarına göre de şekillendiğini söyledi.
Zaimoğlu, enerji performansı yüksek, su tüketimi düşük peyzaj uygulamalarıyla desteklenen, iklim risklerine karşı uyumlu ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir kaynakları kullanan projelerin uzun vadede değer koruma ve artışında öne çıktığını belirtti.
Ayrıca söz konusu bu yaklaşımın, yalnızca güvenli binalar üretmeyi değil, aynı zamanda dirençli şehirler oluşturmayı hedeflediğini ifade etti.