24 / 04 / 2024

Antalya'nın imar planları!

Antalya'nın imar planları!

Antalya’yı Antalya yapan güzelliklerinden birisi olan falezlerin üzerine kenti götürmemek gerekirdi. Şimdi oralara apartmanlar doldu ve son derece de kötü oldu.



Antalya'nın ilk imar planı 1919-1921 tarihleri arasında İtalyanların Antalya'yı işgali sırasında İtalyan mühendis G. Scarpa tarafından çizimi tamamlandıktan sonra 25 Mart 1339 (25 Mart 1920) tarihinde tasdik edilmiştir. Bez üzerine yapıştırılmış kağıda çizilmiş olan bu haritalar; iki adet 1:2000 ve 1:10 000 ölçekli 'Antalya Şehrinin Harita-i Umumiyesi' ile yaklaşık ortalama 95 x 70 cm boyutlarında 1:500 ölçekli 38 paftadan meydana gelmekteydi. Bu haritalar, Muratpaşa Belediye Başkanı Süleyman Evcilmen döneminde sunta üzerinde ağaç çerçeve ile tablo haline getirilerek Muratpaşa Belediyesi içinde sergilenmeye başlandı.


İMAR PLANI YARIŞMASI

Cumhuriyet sonrası Antalya'nın ilk imar planı ise ancak 1955 yılında yapılabilmiştir. Gelin isterseniz, Cumhuriyet sonrası ilk Antalya İmar Planı'nın yapıldığı ve Antalya nüfusunun tamı tamına 35 bin 283 kişi olduğu 1955 yılı ile sonrasına bir göz atalım. Antalya'nın doğasına uygun bir yerleşim planı oluşturmak ve bunu uygulamak gerekiyordu. Ancak Antalya Belediye Başkanlığı koltuğunda yetkili bir kimse yoktu. Sekiz yıldır Antalya Belediye Başkanlığı görevini yürüten Seyit Ali Pamir, çalışkan bir Belediye Başkanı olmasının karşılığı olarak, Mülkiye Müfettişi Hakkı Baykal'ın valiliğe verdiği rapor doğrultusunda Antalya Valisi Şefik San tarafından 5 Ocak 1954 Cuma günü görevden alınmıştı. Bir yıl sonra 1955'de, yani Antalya Belediyesi'nde seçilmiş bir başkan olmadığı günlerde İller Bankası tarafından Amerikan Marshall Planı'ndan alınan parasal destekle 'Antalya İmar Planı'nın yapılması için Türkiye çapında bir yarışma açıldı. Yarışmaya katılan 30 proje, 4 Eylül 1955 Pazartesi günü başlayarak 7 gün süresince İnönü İlkokulu Salonu'nda sergilenerek seçici jüri tarafından değerlendirildi.


JÜRİ VE KAZANAN MİMARLAR

Seçici jüride Avrupa çapında kent mimarları da vardı. Alman Profesör Paul Bonats'ın başkanlığında oluşturulan Seçici Kurul, Antalya Milletvekili Dr. Burhanettin Onat, Yüksek Mühendis Ahmet Tokuş, Yüksek Mühendis Atila Konuk, Profesör Mimar Luigi, İtalyan Mimar Piccinate, Yüksek Mühendis Mimar Zabit Mutlusoy, Yüksek Mühendis Mimar Mithat Yener, Yüksek Mimar Talat Özışık, Yüksek mimar Recai Akçay, Yüksek Mimar Fethi Tulgar, Yüksek Mimar Celal Uzer ve raportör Yüksek Mühendis Celal Ulusan adlı üyelerden oluşuyordu. Yapılan değerlendirme sonunda yarışmada birincilik ödülünü Yüksek Mühendis Rauf ile Yüksek Mimar Turgut Tuncay ve Yüksek Mühendis Mimar İlhan Artuner'in hazırladığı proje aldı. İkincilik ödülü ise; hepsi de yüksek mimar olan Rami Birol, Turgut Cansever, Abdurrahman Hancı, Maruf Ünal, Faruk Sırmalı ve Sedat Gürel'in hazırladığı projenin oldu. Üçüncülük ödülü; Yüksek Mühendis Mimar Melahat ve Mehmet Ali Topaloğlu kardeşler ile Yüksek Mimar Bülent Berksan'nın hazıradığı projeye aitti. Yarışmada mansiyon alanlar da şöyle sıralanmıştı: Birinci Mansiyon: 7 sıra proje sahipleri: Yüksek Mimar Muzaffer Uybadın ve Yüksek Mimar Bedri Kökten; İkinci Mansiyon: 8 sıra numaralı proje sahipleri: Yüksek Mühendis Mimar Sema Seyrek ve Yüksek Mimar Gazanfer Erin; Üçüncü Mansiyon: 13 sıra numaralı proje sahipleri: Yüksek Mühendis Mimar Erden Yener. Belediye temsilcileri, 'seçilen projenin neden birinci olduğunu' yabancı profesörlere sorduklarında; "Burası görkemli bir tarihi zenginliği olan, iklimi ve doğa güzelliğiyle bambaşka bir kent. Bu kente kazma vurmayacaksın, kendine has özelliklerini, dokusunu, kokusunu koruyacaksın" cevabını aldılar. Birinci gelen proje, eski kente dokunmayıp, sadece biraz restorasyonla tarihi ve doğal yapısını korumayı hedeflemişti. Fakat ne yapılmıştı? Konyaaltı Kumsalı'nın üzerindeki düzlüğe, bugün Meltem Mahallesi'nin bulunduğu yere, modern bir Antalya kenti yerleştirilmişti. Belediye temsilcileri, "Bu proje kentin kendine özgü yapısını koruyor." diyen uzmanlara hak vermekle beraber, kentin beş yüz yıldan önce Konyaaltı'nın başına gitmeyeceğini ve bu nedenle bu imarın uygulanmasının mümkün olmadığını" ileri sürerek projeye bıyık altından gülüyorlardı. Hâlbuki sonradan görüp yaşadık; otuz-kırk yıl sonra kent oralara ulaşmıştı bile. 1960'lı yıllarda, sahilden, geriye doğru anfi şeklinde bir şehir planı yapılmıştı. O da çok güzel bir plandı. Sonra ne olduysa, nasıl olduysa, iş değişti, o plan da rafa kaldırıldı. 1970'li yıllara gelindiğinde, Antalya'yı çevreleyen alanlarda parselasyon çalışmaları yapılmaya başlandı. Gecekondular da, şöyle veya böyle tapu aldılar. O yıllarda bir de, kat mülkiyeti konusu; arsa karşılığı bina yapımı ortaya çıktı. 1980'li yıllarda inşaat sektöründe öyle bir hareketlilik oldu ki; ne belediye, ne de kanunlar, resmi makamlar bu yapılaşmaya yetişebildi. Ortada büyük paralar döndü. O güzelim, sağlıklı, bu kente yakışan, bu iklime uygun olan, yarı kagir, kiremitli ahşap evler, bahçeler bir bir kaybolmaya başladı. Bir salgın hastalık gibi, kat karşılığı daire işi, bütün Antalyalı bahçe sahiplerinin ağızlarını sulandırdı. Daha birkaç yıl öncesine kadar bahçıvanlık yaparak geçimlerini zar zor kazanan Bahçearası sakinlerinin çocukları, bahçelerini, tarlalarını önceleri yüzde 30'la; sonra da yüzde 50 ile daire karşılığı vermeye başladılar. Tam bir başıbozukluk içinde, Antalya'ya yakışmayan, doğasına uymayan, 'çok katlı çirkinlik harikası binalar' yükselmeye başladı. Antalya'nın sahip olduğu her metrekare arsa, yağmalanmadan kendini kurtaramadı. Bütün bu olanlar o kadar çabuk ve yıldırım hızı ile gerçekleşti ki ne belediye, ne kent gelişim planları bunlara 'dur' diyebildi.


BUGÜN FALEZLER

Belediye Encümeni'ndeki kısır çekişmeler; yeni yolların kendi arsasının üzerinden geçmemesi için her encümen üyesinin sarf ettiği gayret; Antalya'da yılan kıvrımı gibi bulvarların açılmasına neden oldu. Her yeni idare, kendi yandaşlarının arsalarına rant kazandıracak planları onayladı. Planlar her dönemde, bir daha yapıldı, sonra bir daha yapıldı. Kent planları adeta "yamalı bohça"ya döndü. Bu arada kent; Kepez'e, Konyaaltı'na, Lara'ya doğru genişledi. Falez kıyılarında inşaat sınırı sıfıra indirildi. Antalya'yı Antalya yapan güzelliklerinden birisi olan falezlerin üzerine kenti götürmemek gerekirdi. Şimdi oralar şahısların mülkü oldu, apartmanlar doldu ve son derece de kötü oldu. İşte benim yaşamımın son 50 yılında Antalya'nın başına bunlar geldi.


Sabah


Geri Dön