25 / 04 / 2024

Dünyanın Kuruyan Gölleri için Burdur’da Buluşuldu!

Dünyanın Kuruyan Gölleri için Burdur’da Buluşuldu!

Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nde 17 – 18 Eylül tarihlerinde yapılan toplantıda, Türkiye’de ve dünyada göllerin kurumasının ardında yatan ortak sebepler ve çözüm önerileri tartışıldı ve gölleri yaşatmak için bölgesel işbirliğinin ilk adımları atıldı.




Doğa Derneği’nin, Vaillant’ın desteğiyle, Burdur’da düzenlediği “Kuruyan Göller İçin Uluslararası Buluşma” toplantısı Orta Asya, Afrika, Ortadoğu ve Balkanlar’dan 10 ülkeden aktivist, akademisyen ve kamu kurumu temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirildi. 


Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nde 17 – 18 Eylül tarihlerinde yapılan toplantıda, Türkiye’de ve dünyada göllerin kurumasının ardında yatan ortak sebepler ve çözüm önerileri tartışıldı ve gölleri yaşatmak için bölgesel işbirliğinin ilk adımları atıldı.


Burdur Gölü, Aral Gölü, Lut Gölü, Turkana Gölü, Amik Gölü, Hula Gölü, Urumiye Gölü… Türkiye’den Kenya’ya, İran’dan İsrail’e, Kazakistan’dan Yunanistan’a, dünyanın birçok bölgesinde, bir zamanlar balıklara ev sahipliği yapan, çevresinde kuşlara, bitkilere ve insanlara hayat veren sayısız göl hızla kuruyor. 


Avrupa’da sulak alan kaybının en çok yaşandığı ülke: Türkiye


Anadolu’da son 60 yılda yaklaşık 2 milyon hektarlık sulak alan kurudu ya da kurumaya terk edildi. Bu alanların toplamı Marmara Denizi’nden daha büyük. Burdur Gölü, Tuz Gölü, Amik Gölü, Akşehir Gölü… Yanı başımızdaki, her zaman var olacağını zannettiğimiz göller yok oluyor.  


Bir zamanlar dünyanın dördüncü büyük gölü olan Kazakistan-Özbekistan sınırındaki Aral Gölü bugün devasa bir çölden ibaret. Ortadoğu’nun en büyük gölü olan İran'daki Urumiye Gölü'nün yüzde 60’ı, dünyanın en alçak noktası olan Lut Gölü’nün ise üçte biri kurudu.  NASA’ya göre, 2003-2010 yılları arasında Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın birçok bölgesinde toplam 144 kilometreküp tatlı su rezervi kayboldu. Bu miktar neredeyse Lut Gölü’nün toplam su hacmine eşit. Ortadoğu, Hindistan’dan sonra dünyada yer altı su rezervlerini en hızlı kaybeden ikinci bölge. 


Sorun hep aynı: Barajlar ve tarımda aşırı su tüketimi 

Toplantının açılış sunumunu yapan Akdeniz Sulak Alanları’nın Korunması Araştırma Merkezi’nden Dr. Christian Perennou, konuşmasında Akdeniz Bölgesi’nin 1900 yılında sahip olduğu sulak alanların yaklaşık yüzde 50’sini kaybettiğini açıkladı. Perennou, tarımsal sulama amaçlı sondaj kuyularının yer altı suyunu tükettiğini; barajların ise dere ve akarsuların göllere taşıdığı yüzeysel suyu azalttığını, bunun sonucunda başta göller olmak üzere sulak alanların kuruduğunu dünyanın pek çok bölgesinde kuruma sebeplerinin aynı olduğunu belirtti. 


Geri dönüş mümkün

Uluslararası buluşmada kuruma tehlikesiyle karşı karşıya iken, kurtarılan göllerin hikayeleri de paylaşıldı. 1950li yıllarda kurutulan İsrail’deki Hula Gölü, Ermenistan’ın en büyük gölü olan Sevan, İran’daki Seyran Gölü ve 20.yüzyılın en kapsamlı doğa katliamlarından birine maruz kalan Irak’taki Mezopotamya Sazlıkları, uzun mücadeleler sonucu yeniden hayata döndürülen sulak alanların bazıları. Yerel halkın, doğa korumacıların ve kamu kurumlarının işbirliğiyle yürütülen çalışmalarla Sevan Gölü’nün su seviyesi 3,78 metre yükseltildi. Seyran Gölü’ne akmakta iken kuruyan akarsu yolları kazma-kürek ve iş makineleriyle açıldı. 1990’lı yıllarda Mezopotamya Sazlıkları kurutulduğunda bölgeyi terk eden on binlerce insan, sazlıkların su basmasıyla memleketlerine geri döndü. Restore edilen Hula Gölü’nde bugün 30 binden fazla turna kışlıyor.


Doğa Derneği tarafından yürütülen Burdur Gölü’nü Kurtarma Projesini geçen yıldan bu yana destekleyen Vaillant Türkiye, yurt dışından pek çok akademisyen,  aktivist, sivil toplum örgütü ve kamu kuruluşu temsilcilerini buluşturan bu etkinliğin de destekleyicisi oldu. 


Vaillant Türkiye Genel Müdürü Levent Taşkın, konuyla ilgili şunları söyledi: “Vaillant ‘sürdürülebilirlik’ yaklaşımını şirket vizyonu olarak benimsiyor. Elbette küresel iklim değişikliği ve artan nüfusla birlikte su kaynaklarının hızla tükeniyor olması, yanlış su politikaları gibi etkenler, geri dönüşü olmayan ekolojik sorunları da beraberinde getiriyor. Doğanın korunması sadece devletlerin değil, özel şirketlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve bireysel olarak da bizlerin sorumluluğunda.  Ne yazık ki su havzalarındaki sorunlar, sadece bu coğrafyanın değil tüm dünyanın küresel ölçekte temel problemi. Biz de 20 yıldır Türkiye’de faaliyetlerini başarıyla yürüten ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olan bir marka olarak Doğa Derneği ile bu projede işbirliği yapmaktan büyük mutluluk duyuyoruz.”




Geri Dön