25 / 04 / 2024

Erdoğan Bayraktar: Kanal İstanbul içme suyu havzasına zarar vermeyecek!

Erdoğan Bayraktar: Kanal İstanbul içme suyu havzasına zarar vermeyecek!

Kanal İstanbul içme suyu havzasına zarar vermeyecek diyen Erdoğan Bayraktar bu proje tankerlerin Boğaz’dan geçişini engelleyerek mevcut Boğaz’ı kurtaracak. Çevresini güzelleştireceğiz, villalar, gezi parkurları, köprüler olacak dedi...



ERDOĞAN Bayraktar geçen hafta hem Rize ziyareti sırasında Başbakan’ın önünde diz çökmesiyle, hem Karacaahmet Mezarlığı’nda aile kabristanı almasıyla hem de “Ara eleman ülkesiyiz” sözleriyle gündeme oturdu. Konu çevre ve şehircilik olunca konuşacak çok şey vardı.


“TOKİ denince aklıma betonlaşma, çirkin siteler ve yerinden edilen kent yoksullan geliyor” dedim, “Estetik yoksunluğu eleştirmekte yerden göğe kadar haklısınız” dedi. Kanal İstanbul’un şehrin tatlı su rezervlerini tehdit etme ihtimalini incelediklerini söyleyen Bayraktar, gerekli önlemleri alacaklarını sözlerine ekledi.


En sıcak konu ile başlayalım. Geçen hafta Rize’de Başbakan’ın sizi sert bir üslupla uyarması tartışıldı. 


Nereden duymuşlar sert konuştuğunu? Yanında yer yoktu ve gürültü vardı, eğilerek konuştum. Trabzon Rize arasında yol kenarında binaların çok yüksek olmasını eleştirdi. Fırça falan söz konusu değil.


“Ara eleman ülkesiyiz, Müslüman ülkeyiz, bizden mucit çıkmaz” sözleriniz tepki topladı. Müslüman olmak kalem efendisi olmaya engel mi?


Müslüman olduğumuz için AB’ye almıyorlar. Mucit çıkmaz demedim. ‘Şu anda buluş yapamıyoruz, ara teknik eleman yetiştirmemiz lazım’ dedim. Dünya çapında markamız var mı? Üniversite bitiren, teknolojiye hâkim, yabancı dil ve uygulama bilen ara teknik elemanlar yetiştirmemiz lazım. Gelişme sadece üniversiteyi bitirip kalem efendisi olmuş insanlarla yürümez çünkü yalnızca teori ile yol alamayız.


Kanal İstanbul’un hayata geçirilebilir bir proje olmadığı yönünde ağır eleştiriler var. Siz bakanlığı bir kenara bırakıp şehirci gözüyle baktığınızda projeyi nasıl görüyorsunuz?


Bu proje tankerlerin Boğaz’dan geçişini engelleyerek mevcut Boğaz’ı kurtaracak. Çevresini güzelleştireceğiz, villalar, gezi parkurları, köprüler olacak. Yapacağımız binalardan da ciddi şekilde kaynak elde etmeyi planlıyoruz.


Proje çevresel açıdan problemli değil mi? Örneğin iki deniz arasındaki tuzluluk farkı canlı yaşamını olumsuz etkilemeyecek mi?

Boğaz’da bu akıntı zaten var.

Aynntılı çevre raporlan çıktı mı?

Raporları incelemeye devam ediyoruz. Bölgedeki tatlı su kaynaklan zarar görecekse onlan göz

önünde bulunduracağız.Akifer sistemlerini drene etmemiz lazım. Onun dışında bir problem yok.


İstanbul’un içme suyu havzasının geleceğini olumsuz etkileyecek yani...


Bu etkiyi azaltmak için gerekli tedbirleri almak zorundayız, alacağız da...


Çevreci gözüyle projenin artısını eksisini açıkça konuşsak...


Proje çevresindeki üç barajın su toplama yataklarına zarar verilmemesi lazım. Orman

ve Su İşleri Bakanlığı ile görüşüyoruz. Yeni içme suyu göletleri yapıp projeyle entegre edeceğiz. Zarar verdirmeyeceğiz yani.


Çıkacak hafriyattan dolayı fay hatlan üzerindeki bölgede tehlikeyi büyüteceği de söyleniyor.

Fay hatlarının en yüzeysel olanı yerden yaklaşık 800 metre aşağıdadır, oysa kanalın derinliği sadece 15-20 metre. Zarar vermesi mümkün değil.


Üçüncü havalimanı için 567 bin ağaç kesilecek, 1.8 milyon ağaç taşınacak deniyor. Bu çevre açısından ağır bir bilanço değil mi?


Sayılan bilmiyorum. Eğer öyle bir rakamsa, çevre yönünden dikkate alınması lazım.


Nisan ayında hazırladığınız ikinci ÇED raporunda ağaçlarla ilgili değerlendirme neden yok?

Orman Bakanlığı’nm taahhüdü var; ormanlara zarar verilmeyeceğini, ağaçların taşınacağını ve kesilenin üç katı ağaç dikileceğini garanti ediyorlar.




‘RANT OLUŞMAZSA ÜLKE KALKINAMAZ’


Deprem riskine karşı 3. havalimanını kapsayan 8 ilçede 42.300 hektarlık araziyi rezerv alanı ilan ettiniz fakat 2009’da onaylanan İstanbul Çevre Düzeni Planı şehrin kuzeye doğru kaymasının doğru

olmadığını söylüyor.


Proje İstanbul çevre düzeni planına aykırı değil. Kuzeye doğru yapılaşma götüreceğiz diye bir şey yok. imara açmak konusunda net bir kararımız yok. Orada var olan Kayaşehir’i büyüteceğiz sadece.


Ama şimdiden arazi fiyatlannda artış oldu.


Evet, halk yapılacak yatırımları gördü, talep arttı.


Kilit kelime “rant” değil mi? Kimin ne menfaati var? 


Akrabalarımıza ‘Oradan arazi alın’ mı diyoruz? Böyle şeylere kimse tenezzül etmez, bunu yapan da hırsızdır!


Ama elbette vatandaş yatırım için yer alacak, rant oluşacak. Rant oluşmazsa, özel sektör para kazanmazsa ülke kalkınamaz.


TMMOB’nin yetki ve gelirlerinin bakanlığınıza devri büyük yankı uyandırdı. Neden torba yasa ile gece yansı böyle bir düzenlemeye gidildi?


TMMOB’nin kuruluş yasasına göre özel sektörün yaptığı projelere vize verme görevi yoktur. Yaptıkları şey yasaya aykırı ve suçtu. Bu konuda defalarca uyardım ama kendi yönetmeliklerini uygulamakta direttiler.


Tek mesele vize miydi? “Gezi’nin intikamı” olarak da yorumlandı.


Öyle şey olur mu? Ne güzel yakıştırmışlar ama öyle bir niyetimiz yoktu. Vize konusunda anlaşmazlık yaşadık.


‘TOKİ’deki estetik yoksunluğu eleştirmekte çok haklısınız’

Mimaride ciddi bir estetik problem yaşıyoruz. Son dönemde kamu binalarında “Osmanlı-Selçuklu tarzı” adı altında kolaj bir üslup benimsenmeye başladı. Bizden sonraki kuşaklara mimari bir değer olarak kalacak yapılar mı bunlar?


Türkiye’de 20 milyon birim konut var. Ekonomik gücümüz bunları çok estetik hale getirecek durumda değil.

Para değil bir üslup sorunu var.

Klasik mimaride son 50 senedirAlmanlardan etkilenmişiz. Son dönemde yapılan projelerde tarihten gelen derinliği olan Selçuklu ve Osmanlı mimarisini benimsedik. Bunlar güzel binalar.

Tarih kolajı yapmak yerine neden modern mimariye yönelmiyorsunuz?

Yeni yapılan iş merkezleri, oteller ve lüks konutlarda modern mimari var. Bugüne kadar oturan bir mimari konsept var, biz onu devam ettirdik. Ama bundan sonra yöresel mimariyi teşvik edeceğiz. Karadeniz ve Güneydoğu’da projelendirmeyi başlattık. Yöresel mimari, Selçuklu - Osmanlı ve modern mimari unsurları kullanarak armoni yapacağız.


Bu armoni değil de köksüzlük değil mi?

Zamanla benimsenecek ve insanlara çok güzel gelecek. Ateşehir’de cami yaptık çok eleştirdiler ama artık beğeniyorlar.


TOKİ denince aklıma çirkin binalar ve aşın betonlaşma geliyor.


TOKİ’deki estetik yoksunluğu eleştirmekte yerden göğe kadar haklısınız. Ucuzluk önemli bir kriterimizdi. İmar konusunda da sıkışık olduğumuz için ucuz ve hızlı üretime ağırlık verdik, altyapıyı sağlamlaştırdık ama estetiği öne taşıyamadık. Bundan sonra cephe mimarisinde ciddi çalışmalar yürüteceğiz.


Kentsel dönüşüm ile yoksullar kentin çeperlerine itiliyor. Sulukule örneği ortada...


Sulukule’de mülkiyeti olan hiç kimseyi oradan göndermedik.


Asıl yoksullar kiracılar zaten...


Peki kiracıya ne yapabilirdik? 150 lira taksitle ev verdik ama onlar hava parasına başkasına devredip geri döndüler. İşin kendisinden menkul olumsuzluk ortaya çıktı. Tabii ki güzel olan oradaki kiracılan da ev sahibi yapmaktı. Ama bunu kim başanyor? Meksika ve Brezilya’nın ekonomisi bizden büyük ama gecekonduları yoksulluk ve pislik içinde.‘Nasıl başardınız?’ diye bize soruyorlar.


ODTÜ’den geçecek yol için orman nöbeti yapıyor öğrenciler. Yol ormandan geçmek zorunda mı?

Ankara’nın nüfusu 4 milyon ve süratle gelişiyor. Mevcut yol yetmiyor, çok geniş alternatif bir karayolu lazım. Başka da güzergâh yok. Ağaç dikebilirsiniz, evi yıkıp yenisini yapabilirsiniz ama yol bin sene kalır.


Peki ya kesilecek olan onca ağaç?


Maki türü, çalı türü ağaçlar var. Yolun oradan geçeceğini ODTÜ yönetimi biliyordu ve o güzergâhı ağaçlandırmadı. Yol yapıldıktan sonra sağına soluna büyük ağaçlar dikeceğiz, geniş bir alanı yeşillendireceğiz.


Peki ya Akkuyu’daki nükleer santral? Dünya vazgeçiyor, biz yapıyoruz...

Türkiye’nin kalkınmasının çözümü nükleer santraldir.


Ama siz aynı zamanda Çevre Bakanısınız. Felaket riskini nasıl göze alıyorsunuz?

Dört dörtlük yapılırsa riski olmaz.Türkiye enerji meselesini halletmezse gerçekten kalkınmasını sağlayamaz.


Akkuyu Nükleer Santralı’nın reaktörü ilk kez Türkiye’de denenecekmiş. Riskli değil mi?


Bilmiyorum, anladığım bir konu değil ama son teknolojiyle yapacağımız nükleer enerji santralları çevreye zerre kadar zarar vermeyecek. ÇED raporunu hâlâ inceliyoruz.


Kübra Par/ Habertürk Gazetesi


Geri Dön