26 / 04 / 2024

Kriz ve ötesi..

Kriz ve ötesi..

Ekim ayında başlayan küresel kriz tüm Dünya'yı kasıp kavuruyor.



Son bir haftadır basında çıkan haberler ise hiçte iç açıcı değil, keza sanayi sektöründe personel ve işçi çıkarılmalar, kapanan fabrikalar, şalter indirmeler, kredilerin geri çağrılması ile inşaat sektöründe ise düşünülen ve ötelenen projelerin durumu ile ilgili yayınlar ve ekonomik haberlerle doluydu. Kriz başlayalı daha 1 ay oldu, gelinen noktaya bakın, inanılmaz.
İşin kötü tarafı bu durum haliyle toplumsal morali de bozuyor.
Her geçen gün açıklanan veriler, tahminler ve hedefler de işin vahametini ortaya koyuyor ki basını okuduğunuzda durum çok kötü ve gelecekte alarm veriyor.
Okuduğunuz tablodan ortaya bu çıkıyor.

İşin en kötü tarafı sanayileşmiş bölgelerden gelen haberlere göre binlerce insanın çıkarılması işten çıkarılmasıdır.
Bakın `eğer bir ülkenin başına gelebilecek en büyük musibet ve bela nedir' diye sorulsa, hiç tereddütsüz işsizlik derim.
Çünkü modern toplumlarda işsizlik belası hem terörün kaynağı ve hem de tüm kötülüklerin müsebbibidir.
Bu tür kriz dönemleri sadece ülkemizde değil maalesef tüm Dünya'da işsizliği artıracağı için toplumsal sorunlar da bu silsilede artış gösterecektir.
Halbuki ülkemizde inşaat ve tekstil gibi öncü ve büyük sektörler vasıflı/vasıfsız milyonlarca insanı istihdam ettiğinden bu açığı kapatıyordu.
Şimdi ise durum farklı.
İnşaat sektörünün ise projelerini ertelemesi veya askıya alması geleceğe güvenle bakamamaktan kaynaklanıyor.
Güvenin olmadığı bir ülkede takdir edilir ki piyasa şartları değişir ve yeni şartlar gelişmeye başlar ki bu durum zamanla toplumsal yapıyı da bozar.
Evet bugün gelinen nokta hiç te hayra alamet değil.

Bakınız 2001 krizi kendi ülkemizin sorunuydu ve toplum olarak 2-3 yıl gibi bir zaman dilimi içinde bu felaketin altından kalktık.
Denilebilir ki o zaman koalisyon dönemiydi, siyasi ve ekonomik bir birlik ve irade yoktu ve hükümet etme görevinde karar mekanizması çalışmıyordu diyebilirsiniz.
İyi de şimdi ise tek başına bir parti iktidarda, o zaman neden karar mekanizması hızlı çalışmıyor veya geç kalıyoruz?
Hükümet elini çabuk tutmalıdır, aksi halde piyasa alarm çanlarını çalmaya başladı bile.
Ancak durum 2001 den daha farklı, çünkü bu kriz küresel bir sorun olduğu için maalesef genel anlamda ticareti ve toplumun dinamiklerini de çaresiz bırakıyor.
Kriz teğet/meğet derken bodoslamadan daldı, piyasalar afalladı.
`Ne olacak bu ülkenin hali' sorusu herkes tarafından sorulmaya başlandı.
Gene bu hafta içinde görsel ve yazılı basında iş ve sanayi dünyasının neredeyse tüm duayenleri ekonominin çarklarının döndürülmesi için bazı tedbirlerin bir an önce alınması konusunda ikaz ve tavsiyelerde bulundu.
Tabi herkes kendi düşüncesini sarf ediyor ve yazıyor. 
Bizde acizane krizin başında gene bu sütunda '' Ülke olarak fırsatları değerlendirelim '' başlıklı 10.10.2008 tarihinde ki yazımızda sadece inşaat ve emlak sektörüne yönelik bazı tedbirlerin bir an önce alınmasını sıraladık.
Ve dedik ki ;
'' İnşaat sektörü bugün 1.5 milyon insanın ekmek yediği, 300 sektörün etkilendiği ve 4000 kalem malın kullanıldığı, 41 çeşit vergi ödenen en büyük sektör ve ülkenin amiral gemisidir.
Piyasaları canlandırmak için sektörel bazı tedbirlerin uygulanmasını yararlı görüyorum çünkü bu durum sektöre dinamizm ve güven getirecektir.
Tabi ki bu konuda en sağlıklı ve sağlam veriler hükümetin elinde.
Ancak bu süreç düşünülerek mesela 2010 yılına kadar belirli bir takvim gözetilerek bir dizi önlem, tedbir, iyileştirme veya ne derseniz deyin Türkiye'nin amiral gemisine yol açılmalıdır.
İnanın bu ülkemiz ve piyasalar için çok akıllı adımlar olacaktır.
Mesela ;
- Tapu harçlarının indirilmesi,
- 4 yıl içinde satılan gayrimenkulden alınan kazanç vergisinin belirli bir süre ile
  ertelenmesi veya kaldırılması,
- Önümüzde ki 2 yıl içinde satılan gayrimenkullere vergi muafiyeti,
- KDV oranlarında düşüşler yapılması,
- %1 KDV uygulanan konutların 150 m2 den 250 m2 ye çıkarılması,
- 250 m2 ye kadar olan villalarda KDV oranının düşürülmesi,
- İllerin GSMH' na göre KDV indirimleri veya muafiyetler,
- Yeni mülklerde 1.yıl vergi muafiyeti,
- Yabancı yatırımcılar veya şirketler için belirli bir süreye kadar gayrimenkul  
   yatırımlarında bazı muafiyetler vb. gibi tedbirler düşünülmelidir ''.

Bakınız Avrupa ülkeleri krizin daha 1.haftasında mevduata devlet garantisi vererek ülkelerinden para çıkışının önünü kesmek için çeşitli tedbirlere baş vurarak kendince önlemlerini aldı.
Bizim ülkemizde sadece hükümet bu dönemde parasını yurtdışından getirecek olanlara hesap sorulmayacağını ve %2 ceza ile getirilen paranın legal hale gelebileceğini açıkladı.
Hem sonra bu konu neden sadece yurtdışı ile sınırlansın, yastık altını da bir defaya mahsus bu kapsama dahil etsek, ülke olarak ne kaybederiz?
Ancak madalyonun diğer yüzünü çevirdiğimizde mevduata verilen garanti eğer 50.000 ytl ile sınırlıysa gelmesi/getirilmesi düşünülen paralar acaba gelir mi?
Biraz zor, çünkü haliyle paranın sahipleri parasına kim garantiyi veriyorsa o ülkeye gitmez mi?
Yoksa bankacılık sektörünün % 70' i yabancı sermayenin elinde olduğu için bir endişe ve güvensizlik mi var?
Sadece inşaat sektörü için değil reel sektöründe önünü açacak tedbirler bir eylem ve takvime bağlanmalıdır.
Yoksa bu piyasa koşullarında işler sarpa saracak.
İşte genel durum ile ilgili son 1 ayda esen fırtına eğer böyle devam ederse önümüzde ki zamanlarda inanın yaprak bile kımıldamaz.
Artık bu tedbir ve açılımların tamamen siyasi iradenin karar mekanizmasına bağlı olduğu tüm kamuoyu tarafından beklenmektedir.

Türkiye son 2 senedir sanki üzerinde bir ölü toprağı varmış gibi olmayacak konularla meşgul olacağına bir an önce AB uyum yasaları, demokratikleşme ve yeni anayasa konularında emek ve enerji harcamalıdır.
Zaman çabuk geçiyor ve kader ise tedbir istiyor.
Ülke olarak kuyruğu dik tutmak lazım.

İyi haftalar.

 


Geri Dön