23 / 04 / 2024

Türkiye çimento ve çelik sektöründe düşük karbona geçiş dönemi!

Türkiye çimento ve çelik sektöründe düşük karbona geçiş dönemi!

Çimento ve demir çelik... Her iki sektör de AB'nin iklim ve çevre politikalarını yakından takip ediyor. Çünkü her iki sektörün de ihracatında AB çok önemli bir yer tutuyor. "Yeşil" dönüşümün tüm hızıyla sürdüğü bu sektörlerde, aksiyon planları hazır.



Aslında zaman tüm sektörler için daralıyor. İklim değişikliği, ekolojik etkenler ve bu doğrultuda şekillenen kurallar, sektörlerde "yeşile" geçişi hızlandırıyor. Özellikle Avrupa Komisyonu'nun Aralık 2019'da benimsenen 'European Green Deal' (Yeşil Mutabakat) isimli yeni enerji dönüşümü, sektörleri derinden etkileyecek. 2030'a kadar karbon salımını yüzde 50 azaltmayı, 2050'de ise sıfır karbon salımı hedefine ulaşmayı amaçlayan Yeşil Mutabakat, özellikle enerji yoğun sektörleri yakından ilgilendiriyor. Bu sektörlerin başında ise çimento ve çelik geliyor. Türkiye'nin, 27 AB ülkesine yaptığı klinker ve çimento tonajının toplam ihracat içindeki payının yüzde 9-10 civarında olduğu ve demir çelik ürünleri toplam ihracatında AB'nin payının tonajda 2020'nin ilk 11 ayında yüzde 27 olduğu düşünülürse bu sektörlerde yeşile geçiş kritik önem taşıyor. Peki bu sektörler ne kadar yeşil? Ve yeşile geçiş süreci ne aşamada? Karbon ve emisyon ticaretine nasıl bakıyorlar? İşte yanıtlar...

 Türkiye çimento ve çelik sektöründe düşük karbona geçiş dönemi!

ÇİMENTODA SÜREÇ BAŞLADI

Capital'de yer alan habere göre; Türkiye çimento sektörü, Avrupa Birliği iklim ve çevre politikalarını yakından takip ediyor. Türk Çimento CEO'su Volkan Bozay, sektörde düşük karbonlu üretime geçiş sürecinin başladığını söylüyor. Enerji verimliliği yatırımları, biyokütle kullanımı, atık ısıdan elektrik üretimi, katkılı çimento üretimi konularında sektörde ciddi aksiyonlar alındığını anlatan Bozay, şöyle devam ediyor: "Serum Ürürlükteki karbon emisyon me atin am uyum sağlıyor ve 2015'ten bu yana doğrulanmuş sera gazı raporlarını düzenli olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na sunuyor.

Uzun yıllardır yaptığı enerji verimliliği yatırımlarıyla karbon emisyonlarını azaltan bir sektörüz. Yeni kurulmuş fabrikaların enerji verimliliği yüksek ve enerji tüketimine bağlı karbondioksi emisyonları oldukça düşük seviyede. Çimento fabrikaları, kömür ve petrol koku gibi fosil yakıtlar yerine atık kullanarak döngüsel ekonomiye katkı sağlıyor. Atikların içerdiği biyokütle sayesinde ise karbon emisyonlarında azaltım sağladi. Türk çimento sektörü 2019 yılında 920 bin ton atıktan toplam enerjisinin yüzde 7'sini üretti, 400 bin ton ithal petrol koku tasarrufu sağladı. Avrupa Birliği'nde yüzde 44 olan atıktan enerji üretim oranına ülkemizin de ulaşmasıyla karbon emisyonlarımızı daha da düşürmek mümkün olacak. Enerji verimliliğinde önem verdiğimiz bir konu da atik isi geri kazanımı. Çimento üretim prosesinde oluşan ve fabrika ana bacasından atmosfere atılan sıcak gazların enerjisi, atik isi geri kazanımı tesisleri sayesinde elektrik enerjisine dönüştürülüyor. Halihazırda 15 fabrikada 24 hatla 141,5 megawatt elektrik enerjisi üretiliyor. Bu sayede yaklaşık 500 bin konutun günlük tüketimine denk gelen elektrik ihtiyacını, üretimde çıkan atık ısıyla karşılıyoruz. Bir bu kadar daha yatırım yapma potansiyelimiz var. Bir diğer konu ise katkılı çimento. Çimento fabrikalarının, karbon emisyonu yoğun olan klinker yerine granüle yüksek fırın cürufu (GYFC) ve uçucu kül gibi malzemeleri katkı maddesi olarak kullanarak ürettiği çimento tipiyle karbon ayak izini azaltıyor. Katkılı çimentoların artırılmasıyla karbon emisyonları daha da düşürülebilir."

Türkiye çimento ve çelik sektöründe düşük karbona geçiş dönemi!

ÇELİKTE ODAK ENERJİ

Yoğun enerji ve hammadde tüketim potansiyeli olan çelik sektöründe, yeşile geçiş süreci enerji verimliliği çalışmalarıyla 40 yıl önce başladı. Son 10 yılda ton ham çelik başına enerji tüketiminde yüzde 18-20 civarında bir azalma sağlandı. Demir-çelik sektöründe yeşil dönüşüme geçişin, hidrojen gibi yakit teknolojisi değişikliğine, karbon yakalamaya, başka sektörlerde yakıt olarak kullanmaya ya da depolamaya yönelik inovatif teknolojilerin de gelişmesine katkı sağlayacağı düşünülüyor. Türkiye Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Veysel Yayan, demir çelikte enerjinin girdi maliyetlerindeki payının, üretim yöntemine göre yüzde 15-25 arasında değiştiğini söylüyor. Enerji verimliliği projelerinin çevre performansı, iklim değişikliği ve düşük karbon ekonomisi üzerinde olumlu etkileri olduğunu belirten Yayan, şunları anlatıyor: "Üretim teknolojileri açısından incelendiğinde elektrik ark ocaklarında (EAO) ton başına çelik üretimi için enerji tüketimi 2,3-2,5 GJ, entegre tesislerde ise (BOF) 21-23 GJ aralığında. Türkiye'nin yöntemler itibariyle çelik üretimindeki dağılımı yüzde 70 EAO ve yüzde 30 BOF şeklinde. AB'deki dağılımı ise yüzde 40 EAO ve yüzde 60 BOF olduğu dikkate alındığında, spesifik enerji tüketimi 0,23 TEP/ton olan çelik sektörümüz 0,29 TEP/ton seviyesindeki Avrupa çelik sektörünün ortalama değerine göre avantajlı. Enerji tasarrufunu hedefleyen çalışmalarla sürekli iyileştirmelerin yapıldığı, atıkların geri kazanımına yönelik AR-GE projelerinin hayata geçirildiği sektörümüzde, üye kuruluşlarımızın, enerji ve kaynak verimliliği konularında, farkındalık seviyeleri de yüksek.”

Türkiye çimento ve çelik sektöründe düşük karbona geçiş dönemi!

DESTEKLER ÖNEMLİ

Çimento sektörü düşük karbonlu üretim sürecinde, karbon emisyonlarını daha da azaltacak aksiyonlar almaya hazırlanıyor. Özellikle belediye katı atıklarından üretilen alternatif yakıt kullanımını artırarak CO2 katsayısını düşürmenin mümkün olduğunu söyleyen Volkan Bozay, atık ısı geri kazanımı teknolojisiyle elektrik elde etmek için mevcut tesis sayısını daha da artırabileceklerini düşünüyor. Katkılı çimento kullanımının artırılması ve yenilikçi teknolojiler olan karbon yakalama/karbon kullanımı konularını da geliştirebileceklerini aktarıyor. Ancak bütün bunların yapılabilmesi ve karbon emisyonlarının daha da azaltılması için bazı darboğazları aşmanın gerektiğini söyleyen Bozay, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Evsel atıktan türetilmiş yakıt kullanımının artırılması için çimento sektörüne YEKDEM benzeri teşvik uygulanması ve belediyelerin uzun süreli sözleşme yapabilmesi için mevzuat düzenlemesi gerekiyor. Atik isi geri kazanım tesislerinin artırılması için atık ısının yenilenebilir enerji kapsamına alınması ve atık ısıdan üretilen elektriğin jeotermal teşvikinden faydalandırılması, atık ısıdan enerji üreten endüstriyel tesislere, ürettikleri enerji oranında YEKDEM muafiyeti uygulanması gerekiyor. Katkılı çimento kullanımını artırmak için özellikle kamu ihalelerinin teknik şartnamelerinde katkılı çimentoya ağırlık verilmesi sağlanmalı. Yüksek ilk yatırım ve işletme maliyetlerine sahip yeni ve inovatif teknolojiler olan karbon yakalama/karbon kullanım teknolojilerinin uygulanabilmesi için tıpkı AB'de olduğu gibi araştırma projelerinin desteklenmesi, işletme aşamasında ilave mali destekler sağlanması büyük önem taşıyor. Ülkemizde karbon piyasaları ve kotalarına ilişkin resmi bir mevzuat çalışması bulunmuyor, ancak Dünya Bankası desteği ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı karbon piyasalarına ilişkin olarak çeşitli projeler yürütüyor. Birliğimiz ve sektör temsilcilerimiz bu projelere aktif olarak katılım sağlıyor. Sektör olarak şu aşamada, emisyon ticaret sistemi uygulanmasına ilişkin detaylı bir etki analizi yapmadık. Belirli konularda strateji çalışmalarımızı belirlemek üzere bir proje başlattık. İhtiyaçlarımız doğrultusunda etki analizlerimizi de yürütme ihtiyacımızın farkındayız. Bu çerçevede, ev ödevimizi yapıp yol haritamızı kapsamli etki analizimiz temelinde değerlendirmek gerekiyor ki net etkisini anlayıp süreci planlayabilme."

Türkiye çimento ve çelik sektöründe düşük karbona geçiş dönemi!

REKABET AVANTAJI SAĞLAYACAK

Türkiye çelik sektöründe yeşil dönüşümün tamamlanması için karbonsuzlaştırmaya yönelik inovatif teknolojilerin hayata geçirilmesi kritik bulunuyor. Türkiye Çelik Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Veysel Yayan, Yeşil Mutabakat kapsamında AB ortalamasında üretim yapan şirketlerin AB'ye yönelik ihraç ürünlerine karbon vergisi getirilmemesi için diplomatik kanallarla girişimlerde bulunulmasının gerektiğini ifade ediyor. Bu yapılırsa ETS'nin fırsata dönüşebileceği düşünüyor ve şöyle devam ediyor: "PMR Türkiye Projesi'nin ilk fazı, 2018'in sonunda tamamlanmış, ilk faza ait sentez raporunda karbon fiyatlandırma sistemi olan ETS'nin, sanayi sektörlerinde uygulanmasının uygun bulunduğu tavsiye edilmiştir. Türkiye'de ETS'nin uygulanmasına karar verilmesi halinde karbon maliyetlerinin farklilik göstermemesi ve eşitlenmesi açısından AB ülkelerinde ETS'nin, çelik sektörüne uygulandığı şekilde aynı tasarım unsurlarına sahip olması gerekiyor. Sektörün rekabet gücünün olumsuz etkilenmemesi için AB'nin, karbon kaçağı riski olan çelik sektörü için yaygın bir şekilde uyguladığı ücretsiz karbon tahsisi uygulamalarının Türkiye'de de gerçekleştirilmesine ihtiyaç duyuyoruz. 2011'de yürürlüğe konulduğundan beri ağırlıklı bir şekilde, enerji yoğun sektörleri desteklemekte olan YEKDEM'in, elektrik maliyetleri üzerindeki ağırlığı, döviz kurlarındaki ve yenilenebilir enerji kapasitesindeki artışa bağlı olarak, her geçen gün artış gösteriyor. Önümüzdeki 10 yıl boyunca, azalan oranlarda da olsa devam etmesi öngörülen YEKDEM bedelinin, sektöre ilave yük getiren, rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyen Çevre Katkı Payı, GEKAP kesintileri ve diğer çevre vergileriyle birlikte, toplam çevre vergilerinin sektörün yeşil dönüşüm yatırımlarına tahsis edilmesi ya da karbon maliyeti hesaplamalarında dikkate alınması önem taşıyor. Dönüşümü tamamlayan şirketlerin, rekabet avantajı sağlayacağı aşikar. Dünyadaki yeşil ekonomiye geçiş trendi dikkate alındığında, harekete geçmeyen şirketler ve sektörlerle bu çalışmalara gerekli desteği sağlamayan ülkeler olumsuz yönde etkilenecek."


Geri Dön