25 / 04 / 2024

Van'daki çadırkentlerde yönetim sorunu yaşanıyor!

Van'daki çadırkentlerde yönetim sorunu yaşanıyor!

Mimar Sinan Çadırkenti, iyi yönetim ilkesinden ne denli uzak olduğumuzun acıklı bir karikatürü. Burada yaşayanların sefaleti, insanı isyana sürüklüyor



Van depremzedeleri, 15 gün boyunca ekranların yıldızıydı. Sonra unutuldular. Geriye tüm unutulan yalnız insanlar gibi, kırık dökük hayatları ve yaşam mücadeleleri kaldı.

Aşağıda anlatacağım sahneler, bir grup CHP’li milletvekiliyle birlikte gezdiğimiz Van’daki Mimar Sinan Çadırkenti’ne ait. Merkez Çadırkentler İl Koordinatörlüğü’nden aldığımız bilgiye göre, Van’da 9 çadırkentteki 2.235 çadırda, toplam 13.349 kişi yaşıyor. Gezdiğimiz çadırkentler arasında Mimar Sinan, en yoğun çadırkent nüfusunu barındırıyor. Burada 442 çadırda 3.520 kişi var. Çadırkentler arasında en kötüsü.

Tuvaletler pislik yuvası
Mimar Sinan Çadırkenti, Türkiye’nin, iyi yönetim ilkesinden ne denli uzak olduğunun acıklı bir karikatürü gibi. Gerek devlet gerekse halk tarafından toplanan onca mali kaynağa rağmen burada yaşayanların sefaleti, insanı isyana sürüklüyor. Çadırların altı çamur ve su birikintisiyle dolu. Çadırların bir kısmı, derme çatma naylon örtülerden oluşmuş. Kimi çadırlarda toprak üstüne, evlerinden getirdikleri kilim konmuş. Soğuktan korunmak için havalandırılamadıklarından ötürü, çadırların içini kesif bir insan/rutubet kokusu kaplamış. Çadırlarda ısıtma yetersiz, üstelik hepsi yazlık çadırlar. Pek çok çadırkentte, ölümlerle sonuçlanan yangınlar çıkmış. Çadırkent sokakları çamur içinde. Etraf, kalitesiz kömür dumanı kokuyor. Avuçlarını imzalamamı isteyen çocukların ellerinin derisi kir ve soğuktan kalınlaşmış, adeta kabuk tutmuş. Ellerini uzattıklarında insanın içi acıyor.

3.520 kişinin yaşadığı çadırkentte, ancak üç ya da dört çöp konteyniri var. Tuvaletlerin yerini, uzağında olsanız bile, kokusundan hemen bulabiliyorsunuz. Tuvaletler anlatılacak gibi değil. Su akmıyor. İçeriye bir çamur koridorundan girilebiliyor. Koridor, insan pislikleriyle dolu. Adım atacak yer yok. Alaturka tuvaletlerin içi tıkanmış, tıpkı dışarıdaki çamur koridorundaki gibi, etraflarındaki taşlar insan pisliğiyle dolu. Çadırkent sakinleri, geceleri aydınlatılmayan tuvaletlere karanlıkta pisliklere basa basa gittiklerini söylüyor. Kadınlar kirlilerini tuvalete attıklarından, çocuk bezi ve kadınlar için ped verilmesini vali yasaklamış. Karlı havadan olsa gerek, salgın hastalık başgöstermemiş, ancak hem Mimar Sinan’da hem de 75. Yıl Çadırkenti’nde uyuz vakaları çoğalmaya başlamış. Yerel basın mensupları, doktorların kendilerine Van genelinde 20 uyuz vakası bildirdiklerini söylüyor. İl Sağlık Müdürü, “Yok öyle bir şey” diyormuş. 75. Yıl Çadırkenti’ndeki Sağlık Çadırı’nda doktor, musluk olmamasından yakınıyor. Ellerini tasa su dökerek yıkıyormuş.

Çadırkenttekilerin üstü başı perişan. Çocukların ve kadınların çoğunun ayağında, yazlık kauçuk terlikler var. Üstelik çocukların bir kısmında, 40-42 numara gözüken erkek terlikleri. Karlı havada üstlerinde ceket yok. Gönderilen giyecek yardımlarının hiçbiri, bu çadırkente ulaşmamış gibi. Nitekim kadınlar, giyecek yardımı yapılmadığını söylüyor. Gerçekten de herkesin üstünde eski püskü giyecekler var. Van Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu üyesi, “Nereden ne kadar yardım geldi, kime ne dağıtıldı, bunları sitede yayımlasınlar, herkes görsün dedik, ancak sonuç alamadık” diyor. Konuştuğumuz herkes, kentteki gecekondu mahallelerinin çadırkentlerden de beter olduğunu söylüyor. Geceleri boşalttıkları evlerini korumak için, semt sakinleri devamlı olarak havaya ateş açıyormuş. “Tehlikelidir, gece vakti gidemezsiniz” dendi. İpekyolu gazetesinde görüştüğümüz yerel bir gazeteci, “Gözümle gördüm, 42 kişi 3-4 metrekarelik bir çadırda, ağaç dallarının üstüne kurdukları naylon çadırda yaşıyordu” diyor. “Varoşlarda her bir çadırın bir öyküsü var” diye de ekliyor.

Vanlıların erişemediği ihale
Düzgün yapılan tek şey, yemek dağıtımı. Yemekler, pırıl pırıl paslanmaz çelik kazanlarda getiriliyor. Ekmekler naylon torbalar içinde. Yemek dağıtanların ellerinde plastik eldivenler ve ağız-burun kısımlarında maske var. Gittiğimiz her çadırkentte yemekler besleyici, ancak hep aynıydı: Etli kurufasulye ya da nohut, lezzetsiz bir bulgur pilavı, ayran ya da mandalina. Çadırkent sakinleri yemeklerden şikâyetçi. Özellikle çocukların yemediklerini söylüyorlar. 7-8 yaşlarındaki bir erkek çocuk, gözleri parlayarak, “Ara sıra kebap verseler ne iyi olurdu” diyor. İlk günlerde veriliyormuş, sonradan vazgeçilmiş. Bir genç kız, “İçimizi açsalar kurufasulye çıkacak” diyor. Çay, şeker vb. pek çok şeyi dışarıdan kendilerinin alması gerekiyormuş. Yanıma yaklaşan yaşlıca bir hanım, deprem öncesinde de geçinemediğini söyleyip ekliyor: “Bizi dilenciliğe alıştırdılar.”

Bu trajedinin en düşündürücü tarafı, bu koşullar altında yaşamaya mecbur kalmış insanların hepsinin fakir fukara oluşu. Van Büyükşehir Belediye Başkanı, şehir nüfusunun üçte ikisinin kenti terk ettiğini söylüyor. Zengin ve orta hallilerin çoğu göç etmiş ya da eşlerini ve çocuklarını başka kentlere göndermiş. Sanayi ve Ticaret Odası yetkilileri, Van ekonomisinin tamamen çöktüğünü belirtiyor. “Kent terk edilmiş, geceleri ıssız, hiçbir faaliyet yok” diyorlar. Deprem sonrası Van kalkınacaksa, devlet ihalelerinin Vanlı işadamlarına verilmesi gerektiği kanısındalar. Aksi duruma örnek olarak, Van’da inşa edilecek 4.000 dairelik  TOKİ  ihalelerini gösteriyorlar. İhale Ankara’da yapılmış, Vanlı şirketler alamamışlar. Belediye başkanı, kentteki kurumların çalışmadığını, çünkü personelin kendi dertleriyle meşgul olduklarını vurguluyor. “Kiminin evi yıkılmış, kiminin yakını ölmüş” diyor. Personelin rotasyona tabi tutulması gerektiğini ekliyor.

Çadırkentlerin en düzgün olanı Mehmetçik Çadırkenti’nde, sorumlusu girişindeki çamur deryasını ve içerideki sokaklardan birinde neredeyse dereye dönüşmüş olan su birikintisini defalarca Koordinasyon Merkezi’ne bildirdiği halde, önlem alınmamış. Altyapının bozuk olduğunu söylüyor. Geniş borular yerine yetersiz dar borular döşenmiş. Çadırkentin kurulumu ve parası, Koordinasyon Merkezi’nin sorumluluğundaymış; ordu sadece işletmesini üstlenmiş. Yine defalarca çöp konteynirleri istedikleri halde, sonunda çareyi büyük illerdeki belediyelere asker gönderip konteynirleri yüklenip getirmelerini sağlamakta bulmuşlar. Burada kadın pedleri ve çocuk bezleri veriliyormuş. Çadırkent sorumlusu, kadınları toplayıp kirlilerini tuvalete atmamalarını öğretmiş.

Öğrencilerin tedirginliği
Van’da eksik olan para değil, paranın yönetimi. Örneğin, çadırkentin kurulacağı araziye beton döküp iyi bir altyapı sistemiyle çamurdan korumak, bu denli güç mü Her üç-dört çadır için bir çöp konteyniri koymanın maliyeti nedir Tuvaletlerde temizlikçi istihdam etmek, her tuvalete içi büzgülü naylon torbalı çöp sepeti koymak kaç para tutar Çocuk bezi ya da pedler yasaklanacağına, ordunun işlettiği Mehmetçik Çadırkenti’nin sorumlusunun yaptığı gibi, kadınlara kirlilerini çöp kutularına atmaları öğretilemez mi Öğrenciler bunca zaman okuldan mahrum bırakılacağına, büyük çadırlarda sınıflar hazırlanamaz mıydı ÖSYM, KPSS gibi sınavlara girecek gençler, takviye çalışmaları ve etüt odaları istiyorlar. Kitap, bilgisayar ve internet bağlantısı olmadığını dile getiriyorlar. Liseli öğrenciler, derslerinden geri kaldıklarından ötürü tedirgin. Bu sorunları halletmek, Türkiye’nin bugünkü teknik ve mali imkânlarıyla neden mümkün olamadı Yuva çadırlarının içi, travma yaşamış bu çocuklar biraz neşelensinler diye, renkli iskemle ve masalarla donatılamaz mıydı Kırık dökük olması için bir gerekçe var mı Sağlık çadırına bir musluk koymak, neden akla bile gelmez Son haberlere göre, çadırkentler boşaltılıp depremzedeler konteynir evlere taşınacakmış. Bu neden daha önce yapılamadı Türkiye’nin her yerinin deprem bölgesi olduğu bilinmiyor mu Zamanında önlem alınamaz mıydı

İpekyolu gazetecilerinden biri, “Bu enkazın altında biz değil, AKP kaldı” diyor. Afet Koordinasyon Merkezi Müdürü ise “Yetkililer ne istersek hemen yapıyorlar, halk kıymet bilmiyor” diye yakınıyor. Aslında sorun, ne bugünkü iktidarla ne de şu veya bu partinin işbaşında olmasıyla bağlantılı. Bu bir organizasyon sorunu. Planlamak, zamanında önlem almak, sorunun her boyutunu önceden tahmin edip ona göre program yapmak, bıçak kemiğe dayanmadan hareket etmek: Bunu beceremiyoruz. Türkiye, iyi yönetim ilkesiyle henüz tanışmadı. Ülkenin bugün eriştiği ekonomik kalkınma göz önüne alındığında, devlet bürokrasisi ve siyasette iyi yönetim eksikliği daha da çarpıcı hale geliyor.

Van’a gittiğimizden bu yana daha da çetinleşen kış şartlarında, Mimar Sinan’daki çocukları düşünüyorum. Ayrılırken bizi çadırkentin dışına kadar geçiren çocukları... Onlara veda edip arabaya biniyoruz. Çocuklarda bir koşuşturmaca. Sokağın öbür tarafında arabanın geçeceği yola diziliyorlar. Gözüm bir oğlan çocuğuna takılıyor. Mahzun mahzun bize öylece bakıyor.

BİNNAZ TOPRAK CHP İstanbul Milletvekili-FERİT ASLAN/Radikal


Geri Dön