14 / 05 / 2024

İzmir depremi Türkiye'yi uyardı!

İzmir depremi Türkiye'yi uyardı!

Depremlerden sonra yapı stokunun sağlamlığı ve depremin insan eliyle felâkete dönüşmesi gerçeği yeniden tartışılıyor. Yapı stoku iyileştirilmiyor mu? Depremlerde binalar neden yıkılıyor? İnşaatlar nasıl yapılmalı? İşte tüm bu soruların cevapları...



Maltepe Üniversitesi Öğr. Üyesi Dr. Ahmet Utku Yazgan, Dünya Gazetesi'nde kaleme aldığı yazıda ''İzmir depremi Türkiye’yi uyardı: Teknik var, uygulama yok'' konulu yazısını kaleme aldı. İşte o yazı...

İzmir’de 30 Ekimde meydana gelen depremle Türkiye bir kez daha deprem gerçeğiyle karşı karşıya geldi. 114 can kaybının yaşandığı depremde sekiz katlı apartmanlar saniyeler içinde yerle bir oldu, çok sayıda bina oturulamaz hale geldi. Türkiye’deki depremlerde neden insanlar binaların altında kalıyor, binalar neden yıkılıyor ya da ağır hasar görüyor? Depreme dayanıklı binalar yapılamamasının üç nedeni var: İlgisizlik, cehalet ve yanlış uygulamalar.

İzmir’de Kandilli Rasathanesi’nin tespitlerine göre 6.9 büyüklüğünde meydana gelen depremde yaşanan can kayıpları, yıkılan ve hasar gören binalar, COVID-19 küresel salgınıyla mücadele eden Türkiye’nin deprem gerçeğiyle bir kez daha yüzleşmesine neden oldu.

Depremlerden sonra yapı stokunun sağlamlığı ve depremin insan eliyle felâkete dönüşmesi gerçeği yeniden tartışılıyor. Yapı stoku iyileştirilmiyor mu? Depremlerde binalar neden yıkılıyor? İnşaatlar nasıl yapılmalı? “Depreme dayanıklı binaların nasıl yapılacağı biliniyor ama bilgi ve uygulama arasında derin bir uçurum var!”

Yapı yönetmeliklerinde koşullar belli

Türkiye’nin yüzölçümünün yüzde 92’si, nüfusunun yüzde 95’i deprem kuşağında bulunuyor. Sadece 1903’ten bugüne kadar meydana gelen depremlerde yüz binin üzerinde insanımızın hayatını kaybetti. Bu sonucun mühendislikten çok ilgisizlik, cehalet ve yozlaşmış uygulamalardan kaynaklanıyor. Depremle ilgili yeterli bilgimiz var. Buna rağmen ölümlerde ve ekonomik kayıplarda artış olması bilgi ile uygulama arasında hâlâ derin bir uçurum olduğunu gösteriyor. Oysa deprem bölgesinde inşa edilecek yapılar hakkında ilki 1949’da yürürlüğe giren ve defalarca güncellenen yönetmelikle deprem hasarının en aza indirgenmesi hedefiyle asgari koşullar belirlenmiş durumda.

“Tüm aşamaların denetlenmesi şart”

Depreme dayanıklı yapıların inşasında malzeme kalitesi de çok önemli bir kriter. Son yıllarda özellikle hazır beton kullanımının yaygınlaşmasıyla beton basınç dayanımlarında ciddi bir iyileşme oldu ve kullanılan malzemenin kontrolü sağlandı. Tabii ki binanın projesine uygun inşa edilmesi ve tüm yapı üretim aşamalarının denetlenmesi gerekiyor. Bu nedenle 1999 depreminden sonra 2001 yılında 4708 sayılı Yapı Denetim Kanunu yürürlüğe girmiş; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yetkilendirilen yapı denetim firmaları; yapıların, proje ve uygulama aşaması denetimini yaparak, yapının ilgili mevzuata uygun bir biçimde gerçekleşmesini yapı sahibi adına sağlamakla sorumlu durumda.

İzmir’i etkileyen depremde yıkılan binalarla ilgili kolon kesme iddiaları gündeme geldi. Binaların taşıyıcı sistemine kolon kesme gibi müdahalelerin düşey taşıyıcılarda dayanıklılığı ortadan kaldırmakta ve komşu katlar arası yumuşak kat oluşturmakta. Bu durumda en küçük bir sarsıntıda dahi, bina depremden kaynaklanan yatay yüklere direnemediğinden katlar üst üste çökmekte.

“Zemin iyileştirilmesi yapılmalı!”

En çok tartışılan yapı-zemin etkileşimi konusunda ise, yumuşak zeminlerde az katlı binaların, çok katlı bina yapılacak ise uygun zemin iyileştirmelerinin yapılması gerekiyor.

Mevcut yapı stokunun hızlı ve doğru şekilde depreme dayanıklı olup olmadığının tespit edilmeli. Yapılan inceleme ve testler sonucunda binanın, deprem güvenliğine ilişkin performans düzeyini sağlamadığı tespit edilirse, binanın taşıyıcı sistemine yeni elemanlar eklenerek yapının yatay ve düşey kuvvetlere karşı dayanıklılığını artırmalıyız. Bunun için kolon mantolama, perde duvar uygulaması gibi çalışmaların da yapılabilir. Binaların fiziki durum değerlendirmesi yapılmadan, onarım vb. işlemlerin yapılması ise son derece yanlış.

2012 yılında çıkarılan 6309 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ile eski yapı stokunun yenilenmesi ve yaşanabilir şehirler oluşturmak hedeflendi. Ama ne yazık ki zamanla kentsel dönüşümde ekonomik kazanç sağlanmaya başlandı ve afet riski ikinci plana atıldı. Kentsel dönüşümle amaç; ekonomik bir kazanç sağlamak kadar, afet riskini azaltacak depreme dayanıklı yapı stokunu artırmak olmalı.

İstanbul'da yapı stoku acilen güçlendirilmeli!

İstanbul'da ürküten deprem raporu! İşte yaşanacak senaryo!


Geri Dön