24 / 04 / 2024

Kentsel dönüşümde risk alanı nasıl belirlenir?

Kentsel dönüşümde risk alanı nasıl belirlenir?

İTÜ Jeofizik Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Haluk Eyidoğan, Cumhuriyet Gazetesi'nde yazdığı yazıda kentsel dönüşümün detaylarını ve kentsel dönüşümde risk alanlarının nasıl belirlendiğini anlattı. İşte o yazı...



Halk arasında "Kentsel Dönüşüm Yasası" olarak anılan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (Bakanlık) tarafından hazırlanan 6306 sayılı "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun" 31 Mayıs 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yasada belirtilen amaç şudur: "Afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere, iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usûl ve esasları belirlemek". Yasa dönüşüme karar verme sürecinde uygulamanın teknik gerekçesini ve hukuksal alt yapısını iki önemli tesbite dayandırmaktadır. Bunlardan biri "riskli alan", diğeri ise "riskli yapı"dır. 

Yasadaki riskli alan tanımına göre, "Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan, Bakanlık,  TOKİ  veya İdare tarafından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak belirlenen ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan alan"dır. Yasada "riskli alan" ile "tehlikeli alan" kavramları da karıştırılmıştır. Yasadaki "riskli alan" tanımından her türlü doğal ve insan kökenli kentsel tehlikelerin olduğu bir yerleşim alanında maruz kalınacak olası kayıp ve zarar risklerini anlamamız gerekiyor. 6306 sayılı yasada belirtilen amaç metninde dikkatimizi ilk çeken özellik, riskli alan içerisinde olan bir binanın afete karşı sağlam da olsa kentsel dönüşüm uygulaması kapsamında yıkılabileceğidir. Aykırı duran bu ifadeye, üçüncü kez değiştirilen yönetmelikte 2014 yılında bir düzenleme.yapıldı ve "Riskli alanda veya riskli yapıların bulunduğu parselde risksiz yapı bulunması halinde, bu yapı uygulama dışı tutulabilir. İfraz imkânı yok ise maliklerin anlaşması halinde risksiz binanın hâlihazır durumu korunabilir. Ancak, uygulama bütünlüğü bakımından bu risksiz yapılardan Bakanlıkça görülenler kanun hükümlerine tabi olur" ifadesiyle ölçütü tartışmalı bir takdire (!) ve karışık bir bürokrasiye bırakılmıştır. Uygulama bütünlüğü gerekçesi riskli alan ve çevresi için bir tasarım planı varsa tartışılabilir? 101 adet belediyeye gönderdiğimiz yazılara gelen az sayıda cevaplarda bir kaç belediye dışında, o riskli alan için üretilmiş bir imar planı ve kentsel tasarım projesi hakkında herhangi bir bilgi alamadık. Şehircilik bilimini kullanmadan ve yaşanabilir mekânlar oluşturan bir tasarım planı yapmadan yasada "uygulama bütünlüğü" gerekçesine sarılmak inandırıcı değildir. Bunun en ibret verici örneklerinden biri de, 2010 da İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından medya üzerinden uçuk söylem ve vaadlerle başlatılan ve konutları yıkılan hak sahiplerinin yeni konutlar için 5 yıldır bekletildiği İstanbul Kadıköy Fikirtepe'deki sözüm ona kentsel dönüşüm projesidir. Orada halen bir kentsel tasarım planı dahi yoktur. Riskli alan tanımında "zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma" cümlesindeki "zemin yapısı" acaba ne anlama geliyor? Binamızın yanıbaşında deprem fayı, aşırı deprem hareketi büyütmesi, çökme, heyelan, sıvınma, çamur akması, tsunami, sel, çığ ve tar düşmesi yoksa o taktirde tehlikesiz, yani kötü olmayan-bir zemin üzerindeyiz demektir. Eğer bu durumda binanız da sağlamsa risk en azdır ve gönlünüz rahattır. Yasaya göre, acaba bakanlık dönüşüme açılacak yerleşim alanlarındaki tehlike ve risklerin saptanmasına ve riskli alan ilan edilmesine nasıl karar veriyor ona bakalım. İlgili yönetmeliğinin 5. maddesinin 2. fıkrasına göre, TOKİ veya idare riskli alan için yönetmelikte sıralanan bazı bilgi ve belgeleri hazırlayarak bakanlığa gönderir ve karar talebinde bulunabilir. Yasada idare şöyle tanımlanmıştır: "Belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeler, bu sınırlar dışında il özel idareleri, büyükşehirlerde büyükşehir belediyeleri ve Bakanlık tarafından yetkilendirilmesi hâlinde büyükşehir belediyesi sınırları içindeki ilçe belediyeleri". Buna göre nedense büyükşehirlerde ilçe belediyelerinin yetkilendirilmesi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na bırakılmıştır. Halbuki, ilçe veya mahalle halkının dönüşümden bilgisi olması ve sürece katılımını sağlamak bakımından ilçe belediye meclisi kararları öncelikli olmalıdır. Dönüşüm uygulama alanlarında hak sahiplerinin sürecin dışında kalması nedeniyle çok fazla aksama olmaktadır. 4 Ağustos 2012 tarihli yönetmelikte, Bakanlığa gönderilmek üzere istenen ''Alanda bulunan bina  sayısını alandaki taşınmazların maliklerini ve sayısını gösteren liste" cümlesi kaldırılmıştır. Bu bilgi riskli alanda yaşayan nüfusun sosyoekonomik analizlerini yapmak için gerekli olabilirdi. Anlaşılan Bakanlık tepeden inme, yerel yönetimi ve sivil toplumun iradesini dışlayarak, yerleşim alanının fiziksel ve sosyal durumunu ve hak sahibinin isteklerini bilmemesi (SED) yapılmadığından memnuniyet sizlikler ve mağduriyetler oluşmaktadır. Yönetmeliğin (a) maddesinde "Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik rapor"un içeriği yalnızca yapısal risklere hasredilmiştir. Bakanlığın, yerleşime uygunluğun saptanması ile ilgili olarak yerbilimsel mikrobölgelemeye yönelik yönergesi vardır. Ancak o yönerge ilgili alandaki deprem, heyelan, sel, sıvılaşma ve çığ gibi doğal tehlikelerinin saptanmasına yöneliktir. Can ve mal kaybına yol açma riskini belirlemek için önce o yerleşim alanındaki tüm kentsel tehlikelerin ve o tehlikelere maruz kalacak insanların ölüm-yaralanma durumu ile sosyo-ekonomik kayıplarının ve yapıların hasar alma hesapları yapılarak toplam risklerin tahmin edilmesi gerekir Böyle bir çalışma kısmen İstanbul Bakırköy İlçesi, Bursa Gemlik İlçesi, Tekirdağ  İli, Balıkesir Bandırma ilçesi, Eskişehir İli ve Kocaeli Körfez İlçesinde Dünya Bankası desteğiyle yapılmıştır. Diğer il ve ilçelerde bu ayrıntıda bir çalışma yoktur. 


İstanbul'da deprem dahil doğal tehlikelere yönelik mikrobölgeleme çalışması vardır. Deprem kökenli kayıp risklerine yönelik inceleme yalnızca Zeytinburnu ve Bakırköy'de yapılmıştır. Bakırköy sahilinde piyasa işi gayrimenkul geliştirme adına yapılan inşaatlar dışında toplu dönüşümle ilgili bir uygulama yoktur. Zeytinburnu'nda ise az sayıda bir kaç boş özel ve kamu alanına deprem için kentsel dönüşüm bahane edilerek "hasılat paylaşımlı inşaat" türünden ticaret+lüks konut+ofis gibi işler yapılmıştır. 

İstanbul'un boş hazine arazilerine, kamu yapılarının arazilerine yapılan TOKİ, lüks konut ve ofis projeleri kentsel dönüşüm projeleri değildir. O inşaatlar piyasadaki arz ve talep dengelerine göre yapılan işlerdir. Özellikle belirtmeliyim ki, bu işler yapılırken hâlâ Türkiye Deprem Yönetmeliği yeniden düzenlenmeye çalışılmakta, yüksek binaların deprem yönetmeliği de hâlâ beklemektedir. Son 20 yılda yapılmış yüksek binaların da deprem dayanıklılığının ayrıca sorgulanmasında da yarar vardır. Bu yazıda, yer darlığı nedeniyle yasadaki "riskli bina" belirlenmesi konusuna değinilmemiştir. Bu konu ayrı bir makalede değerlendirilecektir. 


Yüksek binalar, tamamı yer altında olan ve binayı tümü ile kuşatan yüksek yatay rijillikli çevre perdelerine sahip bodrum katları hariç olmak üzere, en düşük yer seviyesinden itibaren yüksekliği en az 60 metre olan binalardır. 


Aziz Sancar Umut Işığı 

Sayın Aziz Sancar bizler için gerçekten uzaklardan parıldayan bir umut ışığıdır. Ancak bu ülkede temel bilimler siyaset eli ile bilinçli ve programlı olarak tüketilmiştir. 30 yıldır görev yaptığım bölümümde bir tek araştırma görevlisi dahi bırakılmamıştır. Laboratuvar eğitimini öğrencilere bizzat Profesör hocalar vermek durumunda bırakılmışlardır. Araştırmalara katılacak tek bir asistan dahi bulamıyoruz. Böyle bir ülkede Nobel almak bir yana, aslında gerçek anlamda araştırma yapabilmek bile olanaksızdır. Selam, sevgi ve saygılarımla, Adı bizde saklı bir akademisyen


"Türk Araştırma Üniversiteleri Güç Birliği"nin temeli atıldı 

Avrupa Birliği projelerinde önde gelen 6 Türk üniversitesi, ODTÜ önderliğinde düzenlenen "Avrupa Araştırma Alanında Türk Üniversiteleri" başlıklı uluslararası konferans ile Türkiye'deki araştırma üniversitelerinin yurtdışında daha başarılı olması bulunan bina sayısını, alanın nüfusunu ve için bir güç birliği oluşturdu. T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık ve Avrupa Komisyonu Araştırma ve Yenilik Genel Direktörü Robert; Jan Smits'in katılımıyla gerçekleştirilen konferansta Bilkent Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi, konuya ilişkin bir de deklarasyon yayınladılar. Diğer Türk araştırma üniversitelerinin de işbirliğine ve katılımına açık olan Türk Araştırma Üniversiteleri Güç Birliği (TAÜG), ülkemizde araştırma, inovasyon ve yükseköğretim sektöründe atılması gereken adımları belirlemek üzere çalışmalar yaparak uluslararası platformlarda daha başarılı olmak için ortak girişimler başlatacak. 



Cumhuriyet



Türkiye'de 54 ilde toplam 275 alan riskli ilan edildi!


Geri Dön