20 / 04 / 2024

Yılda 500 bin konut yapmak zorundayız!

Yılda 500 bin konut yapmak zorundayız!

Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki ,''Senede yaklaşık 200 bin konut yeniden yapılıyor. Bunu yeterli görmüyoruz ve 500 bin konuta çıkarmayı hedefliyoruz. 500 bine çıkarırsak 15 yıl içinde 7,5 milyon bağımsız birim eder'' dedi.



İstanbul’da beklenen büyük depreme yönelik çalışmalar ne yönde? Dehşet senaryosu neyi işaret ediyor? Siluet tartışmaları ve ihanet söylemlerinde verilen yanıtlar ne?

 

Kentsel dönüşümde 5+1 kat uygulaması nasıl yapılacak? Özhaseki- Kılıçdaroğlu davalarında neler yaşanıyor? Sıfır atık projesi nedir? Nükleer santraller çevreye zararlı mıdır? Akşam Gazetesi’nden Pınar Işık Ardor sordu Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki yanıtladı...
 


Bir Deprem gerçeğimiz var ve uzmanlar bağırıyor. Büyük deprem kapıda. Peki,  insanların yaklaşımını nasıl görüyorsunuz? Önlem almak için çaba gösteriyorlar mı sizce?

“CAN KAYBIMIZ 83 BİN KİŞİ”

Ülkemiz için deprem gerçeklik. Biz onu duymak istemesek de görmek istemesek de kendine has kurallarını işletiyor. Bu coğrafyanın yüzde 66’sı birinci ve ikinci derecede deprem bölgesi. Nüfusun da yüzde 71’i buralarda yaşıyor. Son yüz yıl içinde bu coğrafyada yaklaşık 6 ve üzerinde şiddette 56 tane deprem var. Bakın yüz yıl içinde en az 6 olan 7-7,5 civarında şiddeti olan 56 tane deprem var. Can kaybımız 83 bin kişi. Mali kayıp 100 milyar doların üzerinde. Böyle olunca bütün bu gerçekliği bilerek hareket etmemiz lazım. 


Sizi görünce hemen deprem sorar hale geldik.


“YANGIN ÇIKTI, HER TÜRLÜ İŞARETİ DUMANLARINDAN ANLIYORUM VE UYARIYORUM”

İki de bir depremi konuşan adam pozisyonunda olmak beni rahatsız ediyor. Çevre tarafında yapılan çalışmalar ve buraları berbat etmek üzere saldıran adamlara karşı verdiğim mücadeleyi söylemek çok hoşuma gider benim aslında. Ama en yakın gelecekte bir tehlike var. Ben yangının çıktığını, kopup geldiğini her türlü işareti dumanlarından anlıyorum ve milleti de uyarmaya çalışıyorum. Sadece uyarmak benim görevim değil aynı zamanda buna karşı tedbir almamda gerekiyor.  

 

99 depremi ile bugün arasında epey bir zaman geçti. Ancak geldiğimiz noktada çok eksiklik var. Neden? 

“YILDA 500 BİN KONUT YAPMAK ZORUNDAYIZ”

Cumhurbaşkanımız 2012 yılında yasa çıkmasını sağladı. Bir bina sağlıklı değilse o binanın nasıl dönüşeceği veya alan bazlı olarak belediyelerin bu işi nasıl yapacakları hususu kanun haline geldi. Yaklaşık beş yıldır uygulanıyor. Bu kapsamda 1 milyon 200 bine yakın bağımsız birim dönüştürülmek üzere bize müracaat etti. Bunların yarısı gerçekleşti. Senede yaklaşık 200 bin konut yeniden yapılıyor. Bunu yeterli görmüyoruz ve 500 bin konuta çıkarmayı hedefliyoruz. 500 bine çıkarırsak 15 yıl içinde 7,5 milyon bağımsız birim eder. Bunu gerçekleştirebilmek Türkiye’yi depreme hazır hale getirmek demektir. Bunun için yasa taslağını hazırladık. Önümüzdeki günlerde Meclis’e gelecek. Kafaya koyduk,  yapacağız. 

 

Sizin elinizde veriler var. Neyi işaret ediyor raporlar?

“2030’A KADAR 7 VE ÜZERİNDE DEPREM BEKLENİYOR”

Bizi korkutan İstanbul. Burada iki şey çok dikkat çekiyor. 2030 yılına kadar İstanbul’da bir deprem olacak. Bir iki hocamız 2045’i bulur diyor ama bu bir pazarlık değil. İkincisi de depremin şiddeti 7 ve üzerinde olacak. 

15 yıl içinde İstanbul’da böyle bir deprem bekleniyorsa;  ne yapmamız lazım? Çok ürkütücü sözler söylemiştiniz. ‘Ölü sayısı vermek istemem’ demiştiniz. Tabi kolay değil bunları telaffuz etmek.

“DEPREM İÇİN DEHŞET SENARYOSU: 800 BİN KONUT YIKILABİLİR”

Dile kolay ölü deniyor. İçinde çocuğunuzun, sevdiklerinizin olduğunu düşünün ne kadar acı. İBB’nin ve Meclis Araştırma Komisyonunun ve birçok hocanın yaptığı gayretli araştırmalar var. Orada deniyor ki; İstanbul’da korkulan deprem olacaksa 600 bin civarında bağımsız birim kullanılamaz hale gelir. Bir başka raporda ‘800 bin civarında bağımsız birim kullanılamaz hale gelir’ diyor. Dehşet rakamlar. 800 bin konutun kullanılamaz hale gelmesi ne demek? Bina yapısının maddi değeri, bu binalar yola devrileceği için alt yapının bozulması ve en önemlisi binlerce konutun altında kalan insanların canhıraş durumu. Hiç birine ulaşamayacaksınız herkes ölümü bekleyecek. Dehşet senaryosu. Burada çok hızlı dönüşümü sağlayacak bir yasanın çıkması lazım. Vatandaşa da düşen görev var. Binalarını depremsellik açısından ölçtürsünler. İkinci büyük görev belediye başkanlarımıza düşüyor. Beldenin belediye başkanı o bölgenin depreme dayanıklı olup olmadığını ölçecek. Bana göre en iyi belediye başkanı vatandaşın can güvenliğini sağlayacak şekilde hesabını yapan adamdır.

 

En iyi kentsel dönüşümü hangi belediye yapıyor? CHP’li ya da AK Partili mi? 

“CHP’Lİ ARKADAŞLAR BİR KAÇAMAK YOL BULMUŞLAR”

Birçok belediye gayret içerisinde. CHP’li arkadaşlar bir kaçamak yol bulmuşlar. ‘Kentsel dönüşüm, rantsal dönüşüme dönüştü biz de rantsal dönüşümü yapmayız’ diyorlar. Net söylüyorum. Kentsel dönüşümü yapmak zorunda olan sizsiniz. Siz rantsal dönüşüm yapmayın. Eğer orada bir rant doğuyorsa vatandaşa verin.  Bu lafı söyleyerek kaçamazsınız, kurtulmazsınız. Bu işin vebali büyük. 


Kıyılar riskte birinci bölge ve kıyılar da CHP’li belediyelerin genellikle.

“RİSK TAŞIYAN BELEDİYELER GENELLİKLE SAHİLDEKİ İLÇELERİMİZ”

Risk taşıyan belediyeler genellikle Adalar sekmentinden korkulduğu için o bölgede gaz sıkışması ve patlama olacağı düşüncesiyle sahildeki ilçelerimiz. 2000 yılından önce yapılmış binalar daha riskli.

Siz, sanat faaliyetlerine değil kentsel dönüşüme öncelik verin dediniz belediyelere. Bu sözlerinde eleştirildi. Ne demek istediniz? Sanata mı karşısınız? 

“HAZIRLIKLARIMIZ TAMAM YASA KAPIDA”

Öyle demedim şöyle dedim; kapıda bir tehlike var bütün bunları bırakarak siz başka şeylerle uğraşırsanız doğru olmaz. Belediyeler festivaller düzenliyor, sanatçılar, çiçek, böcek tamam bunlar iyi güzel de bunları yapın ama sizin birinci derecede yapmanız gereken şey o bölgedeki insanların can güvenliğini sağlamak. Benim canım gittikten sonra bana ne dışarıda türkü söylenmiş. Belediye başkanı arkadaşlarımızın en önemli görevi depremsellik. Evlerin yapısı depreme dayanıklı mı değil mi? Bakanlığın da sorumluluğu var. Kanunlar yapacak, teşvikler verecek, elindeki bütçeyi oraya kullandıracak. Biz hazırlığımızı yaptık yasalar getireceğiz. Mesela sıfır faizli belediyelere para vereceğiz. 

 

Bu yeni mi? Belediyelere kredi açmanız

“LÜKS VE SAVURGANLIK İÇİNDE OLACAK BİR DEVLET DEĞİLİZ BİZ”.

Hazırlıyoruz, çıkmadı daha. Belediyeler iki yıl boyunca inşaat yaptığı yerde bizden para alacaklar işi gerçekleştirecekler sonra da iki üç yıl boyunca da paramızı geri ödeyecekler ama biz onlardan faiz almayacağız. Binalar yapılırken harçtan muaf olacaklar. Finans oluşturma adına da ben önce kendi güçlerimi seferber ediyorum. Bizim iller bankası ve bakanlığa ait olan ne kadar arsamız sosyal tesisimiz varsa hepsini sattık. Devlet sosyal tesisler cenneti. Her bakanlığın kendine has eğitim tesisleri olur. Ne eğitilir deniz kenarında ben bilmiyorum ama oraya tesisler yapılır. Yenilir, içilir, keyif yapılır. Ama günahtır yazıktır.  Lüks ve savurganlık içinde olacak bir devlet değiliz biz. O zenginliğe daha ulaşmadık. İnşallah bizim de kişinin milli gelirdeki payı 50 bin doları geçer biz de bol bol sosyal tesis yapar, yer içeriz. Ama öyle değil. İller bankasının 20 küsur yerde sosyal tesisi vardı. Şu anda planlattırıyorum hepsini satacağız, kentsel dönüşüm hesabına atacağız bunu oradan belediyelere finans olarak vereceğiz. Gerekirse Dünya Bankasından, İslam Kalkınma Bankasından, Avrupa Yatırım Bankalarında kredi alıp belediyelere vereceğiz. Kendi içimizde para kazanma kaynakları bulduk onları hareketlendirip o havuzda tutacağız. Felakete karşı hem vatandaşı uyarıyoruz hem belediyeleri uyarıyoruz hem de kendi bakanlığımıza düşen tarafında üstümüze düşeni hakkıyla yapmaya çalışıyoruz.

Kentsel dönüşüm silueti bozdu mu? Sn. Cumhurbaşkanı “Çevreye duyarlı kentler için çok talimat verdim. Her yerde çok katlı binalar. 5 artı 1 yapıların takipçisi olacağım” dedi. Mega kentin birçok ilçesinde hali hazırda yüksek katlı dönüşüm projeler yükseliyor. Ne yapacaksınız bu konuda?

Siluet işin bir tarafı sadece. Siluet daha çok bir medeniyet inşası yolunda bir engeldir. Bizim Anadolu’da kurduğumuz iki tane medeniyet var.  Selçuklu ve Osmanlı medeniyeti. Her ikisinin de bir tarzı var. Peki, yüz yıl içinde ortaya koyduğumuz şehir medeniyeti nedir? Karmaşa aklımıza geliyor. Bu karmaşa bir medeniyet inşası değil arabesk medeniyeti.  Cumhurbaşkanımızın söylediği ‘yeni bir mahalle inşa edecekseniz kesinlikle beş katı geçmeyin. Mahalle konseptinde yapın, akıllı şehirler yapın ama robotlaşmayın’. Enerjisini kendi üretebilen yeşil evlerin olduğu, içerisinde her türlü dokunun bilgisayarlı ortamda saklanabildiği, her şeyin otomatik olarak yapılabildiği bir ortam. 

 

Bunu yapmak çok zor değil mi? İşin içerisinde mütahitler, belediyeler vatandaşların istekleri vb. var.

“İMAR PLANLARI DELİNİNCE ORTAYA REZİLLİKLER ÇIKIYOR”

Bu çizimlerin hepsi imar planına dayanır. İmar planı ilk yapıldığında mükemmel yapılır. Harita üzerinde insanlar, ayrıntılar, yollar, park, okul alanı, çarşısı, camisi bellidir. Sonra birileri o planları deler o zaman da işte sizin söylediğiniz rezillikler ortaya çıkar. 

Nasıl deliniyor ki? Yasa var, kanun var.

Adamın biri geliyor, nasıl bir ilişki kuruyorsa 15 katlı ev yapıyor. Öbürü geliyor üç dört tane ev alıyor onun yerine kocaman bir AVM koyabiliyor. Okul alanı bir müddet sonra ihtiyaç yok deniliyor ticari bir mekâna dönüşebiliyor. Aslında şehirleri rezil hale getiren bunlar. İmar planlarının bozulması.  

Muhalefet diyor ki siz böyle söyleyince “yöneten sizsiniz yaptırmayın” 

‘HÜKÜMET DEĞİL MISINIZ ÇÖZÜN KARDEŞİM’ DEMEKLE ÇÖZÜLECEK BİR İŞ DEĞİL.”

Plan yapma yetkisi eğer hükümette olsa bu söz yüzde yüz doğru olur ama yetki ilçe ve büyükşehir belediyesinde. Özgür meclisler oturup karar alır. Bu meclislerden geçince ilan süresi bittiğinde kesinleşir, başa geçer birisi yapar. Bunu hükümet nasıl engelleyebilir? Şöyle engelleyebilir tabi mahkemeye verir. Bu beş sene sürer. Danıştay’a gider oradan karar  çıkıncaya kadar bina biter herkes  içine oturur. Geri dönülmez hale gelir. ‘Hükümet değil misiniz çözün kardeşim’ demekle çözülecek bir iş değil. Çünkü yerel yönetimler var. 

Ben 21 yıl belediye başkanlığı yaptım şehrimde ne varsa ben sorumluyum doğru. Bazen kamuda kendi şehrimle ilgili plan yapmaya kalktıklarında Ankara’da itiraz etmiş mahkemelere vermiş kavgasını vermiş bir adamım. Yaptırmam. Bizde mesela 15 kat sınırı vardı. Senelerce emsali aşan planlama yapmadım ben şehrimde. 

 

CHP'nin burada belediyecilik yaptığı dönemi çok iyi hatırlıyorum, İstanbul'a en büyük ihaneti onlar yapmışlardır" sözününüz siyaseten tartışma konusu oldu. Bu konuda ‘yöneten sizsiniz’ dediler. Ne dersiniz?

“İSTANBUL’A İHANET SADECE BU MU?”

Cumhurbaşkanımızın belki İstanbul’a ihanetle ilgili söylediği siluetle ilgili çok dikkat edemedik üzerinde duramadık değişik siluetler ortaya çıktı bu rahatsız verici bir şey şeklinde. İstanbul’a ihanet sadece bu mu?

Başka ihanetler söyleyeyim. 1960 senesindeki İstanbul’daki kaçak yapı sayısı 79 bin. Size harita gösteriyorum. 90’a gelmişiz. Peki, 90’a gelinceye kadar bizim ne günahımız var diyebilir mi muhalefet? 1960 yılında İstanbul’da gecekondu sayısı 79 bin. 141-198-380 bine çıkmış.  94’e gelmişiz Tayyip Bey’in başkanlığına 640 bin. 94’e kadar CHP var yönetimde. Buradan alıp buraya getirmek büyük bir ihanet.

Kıyılar riskte birinci bölge ve kıyılar da CHP’li belediyelerin genellikle.

“RİSK TAŞIYAN BELEDİYELER GENELLİKLE SAHİLDEKİ İLÇELERİMİZ”

Risk taşıyan belediyeler genellikle Adalar sekmentinden korkulduğu için o bölgede gaz sıkışması ve patlama olacağı düşüncesiyle sahildeki ilçelerimiz. 2000 yılından önce yapılmış binalar daha riskli.

Siz, sanat faaliyetlerine değil kentsel dönüşüme öncelik verin dediniz belediyelere. Bu sözlerinde eleştirildi. Ne demek istediniz? Sanata mı karşısınız? 

“HAZIRLIKLARIMIZ TAMAM YASA KAPIDA”

Öyle demedim şöyle dedim; kapıda bir tehlike var bütün bunları bırakarak siz başka şeylerle uğraşırsanız doğru olmaz. Belediyeler festivaller düzenliyor, sanatçılar, çiçek, böcek tamam bunlar iyi güzel de bunları yapın ama sizin birinci derecede yapmanız gereken şey o bölgedeki insanların can güvenliğini sağlamak. Benim canım gittikten sonra bana ne dışarıda türkü söylenmiş. Belediye başkanı arkadaşlarımızın en önemli görevi depremsellik. Evlerin yapısı depreme dayanıklı mı değil mi? Bakanlığın da sorumluluğu var. Kanunlar yapacak, teşvikler verecek, elindeki bütçeyi oraya kullandıracak. Biz hazırlığımızı yaptık yasalar getireceğiz. Mesela sıfır faizli belediyelere para vereceğiz. 

 

Bu yeni mi? Belediyelere kredi açmanız

“LÜKS VE SAVURGANLIK İÇİNDE OLACAK BİR DEVLET DEĞİLİZ BİZ”.

Hazırlıyoruz, çıkmadı daha. Belediyeler iki yıl boyunca inşaat yaptığı yerde bizden para alacaklar işi gerçekleştirecekler sonra da iki üç yıl boyunca da paramızı geri ödeyecekler ama biz onlardan faiz almayacağız. Binalar yapılırken harçtan muaf olacaklar. Finans oluşturma adına da ben önce kendi güçlerimi seferber ediyorum. Bizim iller bankası ve bakanlığa ait olan ne kadar arsamız sosyal tesisimiz varsa hepsini sattık. Devlet sosyal tesisler cenneti. Her bakanlığın kendine has eğitim tesisleri olur. Ne eğitilir deniz kenarında ben bilmiyorum ama oraya tesisler yapılır. Yenilir, içilir, keyif yapılır. Ama günahtır yazıktır.  Lüks ve savurganlık içinde olacak bir devlet değiliz biz. O zenginliğe daha ulaşmadık. İnşallah bizim de kişinin milli gelirdeki payı 50 bin doları geçer biz de bol bol sosyal tesis yapar, yer içeriz. Ama öyle değil. İller bankasının 20 küsur yerde sosyal tesisi vardı. Şu anda planlattırıyorum hepsini satacağız, kentsel dönüşüm hesabına atacağız bunu oradan belediyelere finans olarak vereceğiz. Gerekirse Dünya Bankasından, İslam Kalkınma Bankasından, Avrupa Yatırım Bankalarında kredi alıp belediyelere vereceğiz. Kendi içimizde para kazanma kaynakları bulduk onları hareketlendirip o havuzda tutacağız. Felakete karşı hem vatandaşı uyarıyoruz hem belediyeleri uyarıyoruz hem de kendi bakanlığımıza düşen tarafında üstümüze düşeni hakkıyla yapmaya çalışıyoruz.

Kentsel dönüşüm silueti bozdu mu? Sn. Cumhurbaşkanı “Çevreye duyarlı kentler için çok talimat verdim. Her yerde çok katlı binalar. 5 artı 1 yapıların takipçisi olacağım” dedi. Mega kentin birçok ilçesinde hali hazırda yüksek katlı dönüşüm projeler yükseliyor. Ne yapacaksınız bu konuda?

Siluet işin bir tarafı sadece. Siluet daha çok bir medeniyet inşası yolunda bir engeldir. Bizim Anadolu’da kurduğumuz iki tane medeniyet var.  Selçuklu ve Osmanlı medeniyeti. Her ikisinin de bir tarzı var. Peki, yüz yıl içinde ortaya koyduğumuz şehir medeniyeti nedir? Karmaşa aklımıza geliyor. Bu karmaşa bir medeniyet inşası değil arabesk medeniyeti.  Cumhurbaşkanımızın söylediği ‘yeni bir mahalle inşa edecekseniz kesinlikle beş katı geçmeyin. Mahalle konseptinde yapın, akıllı şehirler yapın ama robotlaşmayın’. Enerjisini kendi üretebilen yeşil evlerin olduğu, içerisinde her türlü dokunun bilgisayarlı ortamda saklanabildiği, her şeyin otomatik olarak yapılabildiği bir ortam. 

 

Bunu yapmak çok zor değil mi? İşin içerisinde mütahitler, belediyeler vatandaşların istekleri vb. var.

“İMAR PLANLARI DELİNİNCE ORTAYA REZİLLİKLER ÇIKIYOR”

Bu çizimlerin hepsi imar planına dayanır. İmar planı ilk yapıldığında mükemmel yapılır. Harita üzerinde insanlar, ayrıntılar, yollar, park, okul alanı, çarşısı, camisi bellidir. Sonra birileri o planları deler o zaman da işte sizin söylediğiniz rezillikler ortaya çıkar. 

 

Nasıl deliniyor ki? Yasa var, kanun var.

Adamın biri geliyor, nasıl bir ilişki kuruyorsa 15 katlı ev yapıyor. Öbürü geliyor üç dört tane ev alıyor onun yerine kocaman bir AVM koyabiliyor. Okul alanı bir müddet sonra ihtiyaç yok deniliyor ticari bir mekâna dönüşebiliyor. Aslında şehirleri rezil hale getiren bunlar. İmar planlarının bozulması.  

 

Muhalefet diyor ki siz böyle söyleyince “yöneten sizsiniz yaptırmayın” 

‘HÜKÜMET DEĞİL MISINIZ ÇÖZÜN KARDEŞİM’ DEMEKLE ÇÖZÜLECEK BİR İŞ DEĞİL.”

Plan yapma yetkisi eğer hükümette olsa bu söz yüzde yüz doğru olur ama yetki ilçe ve büyükşehir belediyesinde. Özgür meclisler oturup karar alır. Bu meclislerden geçince ilan süresi bittiğinde kesinleşir, başa geçer birisi yapar. Bunu hükümet nasıl engelleyebilir? Şöyle engelleyebilir tabi mahkemeye verir. Bu beş sene sürer. Danıştay’a gider oradan karar  çıkıncaya kadar bina biter herkes  içine oturur. Geri dönülmez hale gelir. ‘Hükümet değil misiniz çözün kardeşim’ demekle çözülecek bir iş değil. Çünkü yerel yönetimler var. 

Ben 21 yıl belediye başkanlığı yaptım şehrimde ne varsa ben sorumluyum doğru. Bazen kamuda kendi şehrimle ilgili plan yapmaya kalktıklarında Ankara’da itiraz etmiş mahkemelere vermiş kavgasını vermiş bir adamım. Yaptırmam. Bizde mesela 15 kat sınırı vardı. Senelerce emsali aşan planlama yapmadım ben şehrimde. 

CHP'nin burada belediyecilik yaptığı dönemi çok iyi hatırlıyorum, İstanbul'a en büyük ihaneti onlar yapmışlardır" sözününüz siyaseten tartışma konusu oldu. Bu konuda ‘yöneten sizsiniz’ dediler. Ne dersiniz?

 

“İSTANBUL’A İHANET SADECE BU MU?”

Cumhurbaşkanımızın belki İstanbul’a ihanetle ilgili söylediği siluetle ilgili çok dikkat edemedik üzerinde duramadık değişik siluetler ortaya çıktı bu rahatsız verici bir şey şeklinde. İstanbul’a ihanet sadece bu mu?

Başka ihanetler söyleyeyim. 1960 senesindeki İstanbul’daki kaçak yapı sayısı 79 bin. Size harita gösteriyorum. 90’a gelmişiz. Peki, 90’a gelinceye kadar bizim ne günahımız var diyebilir mi muhalefet? 1960 yılında İstanbul’da gecekondu sayısı 79 bin. 141-198-380 bine çıkmış.  94’e gelmişiz Tayyip Bey’in başkanlığına 640 bin. 94’e kadar CHP var yönetimde. Buradan alıp buraya getirmek büyük bir ihanet.

Söylediğimiz zaman birileri mırın kırın ediyor ama doğrusu bu. Bunları ben anlattım. Sonunda söz alan CHP’li arkadaş şöyle dedi, tamam bu ihmalleri biz yaptıysak vatandaş bize ceza verdi ve bir daha başkan seçmedi ama siz ceza karşılığı görmüyorsunuz dedi. Kabul ediyorlar yani. İstanbul’da sular akmıyorsa bu bir ihanet değil midir insanlara. Haliç’in içerisinde bir çamur deryası birikti ve orayı bilim adamları da İTÜ hocaları da burası temizlenmez buraya toprak çekelim Haliç’i kapatın üzerine park yapın kapatın dediler. Bu ihanet değil mi. Çöplerde tüm dünyada ayrıştırma düzenli depolama gibi bir takım formüller gelişmişken bütün bunları yapmadan vahşi depolama yaparak orada patlamaya sebebiyet vermek, gaz sıkıntılarını hesap etmeden çöpü döküyorsunuz bir yere. 40 kişi öldüyse İstanbul’a ihanet değil mi asıl ihanet bunlar. Bizimki sadece estetik tarafındaki konuşmalar ondan bile rahatsız oluyoruz. 

 

“MÜŞTEREK BİR SUÇLULUK VAR.”

Şehirlerde bir sıkıntı varsa bunu müşterek bir sorumlulukla görmek lazım. CHP, AK Parti falan demiyorum particilik adına söylemiyorum bunları gerçeklik adına söylüyorum. Herkeste hata vardır. Bu işin ilk planlaması ardından onu bozanlar daha sonra imara aykırı yapıya zorlayanlar, müteahhitteler, mimarlar ve belediye izin vermediği halde zorla yapan vatandaşların hepsi suçlu. Vatandaşı bir kenarda tutalım yok hayır. Kimse gelip de vatandaşa döve döve kaçak yaptırmıyor valla kendisi zorluyor. Belediye kirli ilişkiye girmişse baştan sona suçlu. Denetim yapan müfettişler bunu denetlemiyorsa o da suçlu. Yani müşterek bir suçluluk var.

 

TOKİ ile ilgili bir takım eleştiriler var. Siz beğeniyor musunuz? Kentsel dönüşüme ayak uydurabiliyor mu TOKİ?

“TOKİ KENDİNİ TOPARLADI ÇEVREYE SAYGILI PROJELER GELİŞTİRİYOR”

TOKİ tarihi dokuların olduğu yerde bile çevreyi çok dikkate almadan yüksek katlı binalar yaptı. TOKİ’deki mantık şuydu. Çok yapalım, para kazanalım, fakir fukaraya ev yapalım. Masum gibi gözüken bir şey ama kamu yöneticisi olarak bu sözlere katlanmak imar kirliliğinin önünü açmak doğru değil. Son birkaç yıl içinde  TOKİ  kendini toparladı daha çok çevreye saygılı projeler geliştiriyor. Çevredeki binaları ezen binalardan ziyade ona uyum gösteren binalar modeli geliştiriyor. Zaten TOKİ’nin planlamasının bir kısmı bizden çıkıyor o konuda çok titiz davranıyoruz. Belki TOKİ burada biraz zarar ediyor ama olsun koyacağı eser yüzlerce sene kalacak ve bir leke olarak kalmasın. Kamu eliyle bir çirkinlik çıkmasın diye müthiş bir gayret var. 

Yine bir sucuk dağıtma davası var sanırım. Sn. Kılıçdaroğlu’na bir dava daha açacaksınız. Açalım mı bu konuyu? Sn. Kılıçdaroğlu İstanbul'daki siluet tartışması konusunda sizi suçluyor sanırım 

 

“KILIÇDAROĞLU’NUN YALANCI OLDUĞU MAHKEMECE KANITLANDI”

Kılıçdaroğlu 2011 yılında bütçede bizi suçlamasından sonra seçim sürecinde aynı konuyu işleyerek bilerek ve kasıtlı olarak iftiralar attı. ‘Ben çok yalan söylüyor’ dediğim için beni mahkemeye verdi. Ben de ‘dünyanın en büyük yalancısı, bu adam gözünü kırpmadan yalan söylüyor’ dedim. Mahkemede savunmam böyle. Mahkemeye bütün söylediği yalanların belgelerini sundum. Mahkeme dedi ki; evet, başkan doğru söylüyor. Ben şimdi yalancı olduğunu hukuk karşısında da ispat ettim. Ben ve isimlerini verdiği insanlar da dava açtığı için 7 dava kesinleşti ve kazandım. 90 bin lira civarında para aldık. 20 tane dava açtıysak 8-10 tanesini de kurtardılar tazminat davalarında. CHP sözcüleri çıkıyor ‘bak davaları kazandık gördünüz mü’ diyor. Hangi davayı kazandınız, ana davayı kaybettiniz. Sizin müfteri olduğunuz yalancı olduğunuz mahkemece ispatlandı. Ne yapmak lazım bu paraları? Ya alıp yiyeceksiniz  ya da bir şey yapacaksınız. Kayseriliye yakışan da doğrusu Kayseri sucuğu dağıtmak.

 

1+1 evlere bazı ilçelerde yasak geldi fuhuşla mücadele doğru bir yöntem mi?

“1+1 YASAKLARI İÇİN YAYGIN DURUM YOK”

Kötüye kullanılınca vatandaşın da bir tepkisi oluyor. Muhafazakâr yaşam biçimini benimseyen yerlerde mahalle konseptinin yoğun olduğu yerlerde kadim mahallelerde vatandaş bunlardan rahatsız oluyor. Şikâyetler gelince bunun önünü kesecek şekilde Meclislerinde karar aldılar. Belediye meclisleri imar planları üzerinde etkili ve yetkililer. Bu tür kararlar alabilirler. Ama birkaç ilçede oldu yaygın bir durum yok.

 

İstanbul’da gece kulüpleri ve sesin yarattığı çevre kirliliği. Bu şikâyetler devam ediyor mu?

Çevreyle ilgili yapılan çalışmalar alınan kararlar veya denetimler sadece sokağı kirletenlerle ilgili değil gürültü kirliliği var bir de. Türkiye’de 41 vilayetin gürültü haritalarını hazırladık. Bu konuda yönetmelikler de devreye giriyor ona herkes uymak zorunda. Aşan bir şey varsa onu engelleyecek her türlü yasalar da çıkarılıyor. 2018 sonuna kadar 81 vilayetin gürültü kirliliği haritası çıkmış olacak. Bu konuda vatandaş duyarlı ve bize müracaat ettiklerinde engelleyici yöntem olarak işlem yapıyoruz, cezai müeyyideleri uyguluyoruz 

 

-İstanbul’da zor olmuyor mu mücadele? Burası bir mega kent. 

“ANKARA HAVASI ÇALIP İNSANLARI RAHATSIZ ETMENİN MANASI YOK”

O gürültü içinde oturan insanlar da rahatsız. Kilometrelerce öteyi rahatsız edecek bir müziğin hiç gereği yok. Düşünün şimdi boğaz seferi düzenliyor kurumlar kuruluşlar. Gayet güzel vatandaş boğazı gezsin ama sonuna kadar da  Ankara  havası çalıp insanları rahatsız etmenin manası yok. Burada hasta olabilir, etrafta namaz kılan biri olabilir, ihtiyar biri olabilir ya da o anda bir evde ölü vardır cenaze vardır insanlar Kur’an okuyordur siz bas bas bağırıyorsunuz Ankara havasıyla. İnsanlar gece hayatına gidebilir kimsenin bunu engellediği yok. Bu konuda bir şey diyemeyiz doğru da olmaz zaten ama orada sonuna kadar müziği açıp bağırtmanın da anlamı yok. Onun kendine has bir desibeli var ona uymak zorunda herkes. 

 

Yeni Otopark Yönetmeliğiyle ilgili olarak sona yaklaşılmıştı. Biraz bilgi istesem sizden.

“OTOPARK YÖNETMELİĞİ MART AYINDA DEVREYE GİRER”

Hazırladık başbakanlığa yayın için gönderdik yakında çıkacak. Mart ayı gibi girmesini bekliyoruz. Otopark sorununu çözecek epeyce bir formülasyon geliştirdik. Eskiden bir apartmanda üç daire için bir otopark yeri gösterme zorunluluğu vardı.  Şu anda her bir daire için bir otopark göstermek zorunda. Bunu nerede çözecek bodrumda çözebilir. Bodrumda gösterdiği otoparkları emsalden saymıyoruz. Bahçesinde bir yer varsa oradan gösterebilir. Eskiden bu işin paraya çevrilmesi söz konusuydu. Efendim ne yapayım alan dar bunun parasını yatırayım belediyeye belediye daha sonra bölge otoparkları yapsın gibi mantıkla paraya çevriliyordu, hayır paraya çevrilme yok. Kötüye kullanılıyor.  Otopark işini eski yerleşim yerlerinde çözmek üzere de şöyle bir formül geliştirdik. Çarşı içinde veya yoğun yerlerde otoparkın sıkıntı olduğu yerlerde vatandaş parselini otopark olarak açmak ve kullandırmak isterse eskiden bir formalitesi vardı. Şimdi plan değişikliğine gerek olmadan konutunu yıkıp katlı otopark yapabilir. Alan rampalara müsait değilse asansörlü sistem tüm dünyada kullanılıyor. İki komşu bir araya gelerek bahçesini otoparka çevirebilirler bu tür kolaylaştırmalar otopark işini çözümleyecek bir sürü formüller geliyor yakında. 

 

Sıfır atık projesi ne aşamada? Hedefiniz nedir? 

“CUMHURBAŞKANLIĞINDA SIFIR ATIK PROJESİ UYGULANIYOR”

Karpuz kabuklarını, kâğıtları, pilleri bir arada atan toplumuz. Çöp tenekesi bile sonradan icat oldu. Bunları ayrıştırma son birkaç yıldır bazı belediyelerde yapılıyor. Ama varmak istediğimiz zirve bizim sıfır atık. Bunu kendi bakanlığımızda denedik ve başladık devam ettiriyoruz. Cumhurbaşkanlığıyla beraber çalıştık şimdi orada sıfır atık projesi uygulanıyor. 2018 yılı içerisinde Ankara’daki bütün kamu kuruluşları ve topluca insanların yaşadığı her yerde sıfır atık projesini yaygınlaştıracağız. Önce kutular koyuyoruz, o kutuları cam, petler, kâğıt, pil elektronik atıklar ve organik atıklar olarak ayıracağız.  

 

-Zaten uygulanmıyor mu? Bilinç yok galiba

“SIFIR ATIK PROJESİ MECBURİYETE DÖNECEK”

Önce toplu yerlerden başlıyoruz onun için.  Gelecek yıl Ankara’da bütün kamu kuruluşlarını ve toplu yaşam yerlerini pilot olarak seçtik hepsine yazı yazdık şu anda. Burada binlerce insan çalışıyor onların hepsini gelecek sene sıfır atık projesi kapsamına alıyoruz. Dışarı hiçbir şey verilmez hale geliyor. İkincisi belediyeler evlerde ayrıştırmaya başlarlarsa onlara da teşvikler gelecek. Masraflarını karşılayacak paralar verilecek. Bizim birinci ayağımız belediyeler onlarla yapacağız bu işi.  Önce gönüllük esası ve teşviklerle devam edecek sonunda da mecburiyete dönecek bu iş. Birkaç sene içinde kesinlikle mecburiyete döner hiçbir binadan artık dışarıya atık verilmez hale gelir. 4 aylık uygulamada kâğıdın sonucu 1000 tane ağaç kurtuldu. Bu çalışma yaygınlaşarak devam edecek. 

Kanal İstanbul Ulaştırma Bakanlığının takip ettiği bir proje siz bu projenin neresindesiniz? Sn. Erdoğan temelini yılsonu ya da 2018 başı gibi atacağız” demişti. Tarih belli mi? Çevreye zararı var diyen çevrelere ne dersiniz? 

Hepsi bilimsel olarak incelendi, tehlike kirlilik falan asla inanmıyorum onu söyleyenlerin argümanı ve bilimsel raporu yok. Bu işler yapılırken zaten ÇED raporları alınır. Kurumlar ‘çevreye zarar verir’ diyorsa orada ÇED raporu çıkmaz. 

Santral dediniz nükleer santraller de çok tartışılan bir konu.

 

“RÜZGARA İTİRAZ, GÜNEŞE İTİRAZ, KÖMÜRE İTİRAZ…”

Sadece nükleer değil enerji konusundaki her bir alanda itirazlar oluyor. Rüzgâra itiraz ediyorlar niye kuş yollarını göç yollarını engelliyor diye. Güneşe itiraz ediyorlar tabiatta yer kapatıyorsun diye. Termiğe itiraz oluyor. Kömürümüz var onu değerlendirelim. Kömürü değerlendirme noktasında Güney Afrika yüzde 93, Almanya yüzde 50’e yakın enerjisini oradan alıyor. ABD bir o kadar enerjisini kömürden alıyor. Polonya yüzde 85 enerjisini kömürden alıyor. Bizim de kömürümüz var. Az verimli çok verimli bunu biz enerjiye dönüştürmeyelim mi? Filtreleme sistemine dikkat edeceğiz dışarıya atık verdirmeyeceğiz değerlendireceğiz çaresi yok.

 

“EN TEMİZ ENERJİ NÜKLEER ENERJİ”

Efendim nükleer de yapılmasın. Nükleer çok tehlikeli diyerek burada oturmanız sizi dünyadan uzaklaştırır. Şu anda dünya üzerinde 454 tane nükleer tesis var. Efendim eskiden yapıldı ama şimdi artık yapılmıyor. 50’den fazla şu anda devam eden inşaat var. Amerika’da da birçok Avrupa ülkesinde nükleer tesis inşaatı devam ediyor. ABD’de 99 tane var işletmede. Fransa’da 58 tane var. İnşaat aşamasında devam eden var. Çin’de 24 tane, Güney Kore’de 4 tane. Fransa’nın nükleerden elde ettiği enerji toplam enerjisinin yüzde 76’sı.  Yapmayalım canım yapmıyorsun ama seni kurtarmıyor. İstanbul’a 350 km mesafede Romanya yapmış, Artvin’den 100 km ileride Ermenistan yapmış onlar da etkiliyor seni yapmamak çözüm değil. En temiz enerji belki nükleer enerji. Yapım maliyeti yüksektir daha sonra çok ucuza mal olan bir enerjiyi siz yıllarca kullanırsınız. 


Geri Dön